Dennis Lehane’nın ünlü romanından sinemaya aktarılan Mystic River; Clint Eastwood’ın yönetmenliğinde Tim Robbins, Sean Penn, Laurence Fishburne, Kevin Bacon, Emmy Rossum gibi birbirinden ünlü oyuncuları kadrosunda barındırıyor. Amerikan’ın sosyal yaşantısına farklı bir açıdan bakan filmin kurgusu kadar karakterlerin başarılı performansı ile bir çok eleştirmen tarafından olumlu yorumlar alan Gizemli Nehir’in, kadrosunda yer alan ünlü oyuncuların parıltısının altında ezildiğini ve vasat kaldığını düşünüyorum. Yine de Clint Eastwood‘un bu filmle, yönetmenlik konusunda daha da olgunlaştığını söyleyebiliriz.
Film 3 arkadaşın bir çocukluk hatırasıyla başlar: Jimmy, Dave ve Sean aynı mahallede yaşayan üç arkadaştır. Birgün sokakta oyun oynarlarken bir polis otosu gelir ve Dave’i (Tim Robbins) götürür. Fakat küçük çocuğu götüren araç polis aracı olmadığı gibi, götürenler de polis değildir. Bu olay 3 arkadaşın hafızalarında kötü bir anı olarak kalır fakat Dave’in psikolojisini bozmuştur. Yıllar sonra Jimmy (Sean Penn) bir market işletmecisi, Sean ise polis olmuştur. Dave ise evlenip bir erkek çocuk sahibi olmuş sakin bir hayat kurmuştur. Bir cumartesi gecesi Jimmy’nin büyük kızı Katie bir bardan çıktıktan sonra öldürülür. Olayı araştırma işini Jimmy’nin çocukluk arkadaşı Sean (Kevin Bacon) ve ortağı Whitey (Laurence Fishburne) üstlenir. Aynı gece geç saatlerde ise Dave eve elleri kanlı bir vaziyette gelmiş, karısı Celeste’e bir gaspçıyla boğuştuğunu ve onu ağır yaraladığını söylemiştir. Jimmy kızının katilini eskiden kirli işler yaptığı çetesiyle araştırmaktadır. Polisin de Jimmy’nin de dikkatini Dave’in yaralı elleri çekmekte Dave ise her seferinde kaçamak cevaplar vermektedir.
Gizemli Nehir; birbirinden yetenekli oyunculara sahip. Sean Penn, karizması ve oyunculuğu ile yeni bir Robert De Niro olma yolunda ilerliyor. Oynadığı, ilk başta masum görünen fakat aslında aralarındaki en pis kişi karakterini müthiş oynamış. Tim Robbins ise korkak ve içine kapanık karakteri başarıyla oynamış: onu ünlü oyuncular arasına sokan Esaretin Bedeli filminde de tecavüze uğramıştı. Oyunculuk kariyerinde hep tecavüze uğramak zorunda mı? O çaresiz ve derdini anlatamayan karakteri adeta oynamıyor; insana hissettiriyor. Laurence Fishburne her zaman ki gibi yan rolde, sert polisi başarıyla canlandırdı. Kevin Bacon ise filmin yakışıklı jönü; gizem türü filmde geçmişi gizemli bir şekilde ayyuka kalan tek karakter onunkiydi. Konu itibariyle vasat bir amerikan filmi hüviyetinden bu oyuncular kurtarmış bir nevi diyebiliriz. Çok kasvetli Amerikan kasaba yaşamı ise başarılı bir şekilde ekrana yansıtılmış; neredeyse her sahnede Hristiyanlık dinine vurgu yapılması da bunun bir göstergesi: papazlar, kilise, ayinler, semboller -sean peen’in unutulmaz dövmesi-, karakterlerin (özellikle kız) neredeyse hepsinin hristiyanlığı çağrıştıran isimlere -(devine, celest)- sahip olması gibi… Düzenin bozulma mekaniği, bu filmdeki karakterleri bir araya getiren öge olduğundan, sıradan bir ahlaksızlık senaryoyu öldüreceğine göre, olayların hem sonsuz adaletsizliği hem de öyküdeki kişilerin buna karşı duran bireysel ahlak yasalarını ön plana çıkarması hikayelerde hep aranan o çatışmanın en sağlamıydı: “biz günahlarımızı gömmeyiz, biz onları yıkarız.” “yanlış adamı öldürme” klişesi, en dramatik ve etkili sunumuyla bu filmdeydi.
Gizemli nehir filminde akılda kalan ve sürekli dile getirilen sahnelerinden bir tanesi de: çocukların eğlenirken, içlerinden bir tanesinin arabaya binmesi ve diğerlerinin arkalarından bakması anıydı. Arabaya binen Dave olmuştu; peki ya o arabaya başkası binseydi, neler olurdu? Bu soru üzerine felsefik açıdan gidilmesi ve sorgulanması da; kader inancının sorgulanması ile birebir bir durumdu. Hristiyan bağları kuvvetli bir yönetmen olduğu bilinen Eastwood’un bu sorunun üzerinde fazla durmaması da şaşırtıcı gelmedi. Filmin adının gizemli nehir olması filmde sürekli nehir kenarında olayları izleyeceksiniz anlamına gelmesin: nehir, sadece filmin sonunda vardı ve gizemle alakası olmayan bir sahneydi. Filmin polisiye yanının da çok başarılı olduğunu söyleyemem; yine de gizem ve dram kısmının başarılı olduğu aşikar. Genel itibariyle başarılı ama tek düze, ağır ve basit bir anlatıma sahip bir film olmasına rağmen yüksek oy alması oyuncu kadrosunun etkisiyle açıklanabilir sadece.
Akılda kalıcı bir kaç söz ise;
” Hiç küçük bir tercihin tüm hayatını nasıl değiştirebileceğini düşündün mü? ”
”Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez. ”
Zaman zaman insanı derinden üzen zaman zaman da insanın kanını donduran bir yapıda, Gizemli Nehir. Herkese hitap etmeyen kendine özgü bir özelliğe sahip. Her insanın Jimmy Markum ve Dave Boyle karakterini anlayabilmesi hiç kolay değil. Jimmy ve Dave’in diyalogların olağanüstüydü zaten. Benim en çok kanımı soğutan sahne son sahne oldu: Çünkü son sahnede gerçek Jimmy’i görüyorsun. Film öyle bir bitiyor ki sanki ilerde bu filmin devamı çekilecek; Dave’in oğlu büyüyüp, Jimmy’in kızlarına tecavüz edecek veya intikamını alacak, Sean’ın oğlu da polis olup olayları araştıracak şeklinde beklentiye giriyor insan.
Bu türleri sevenlerin, oyuncu kadrosundakilerin hayranlarının mutlaka izlemesi gereken bir film. İyi seyirler.