Sultan Üçüncü Murad’ın Hayatı Üzerine
  1. Anasayfa
  2. Akademik Makale

Sultan Üçüncü Murad’ın Hayatı Üzerine

0

sultan-ucuncu-muradYeryüzündeki devletlerin en büyüklerinden olan Osmanlı İmparatorluğunun 21. Padişahı olan Sultan III. Murad, bu muhteşem imparatorluğun ‘yükselme devrinin’ son hükümdarıydı. Söz konusu çalışmamızda bu hükümdarın Osmanlı imparatorluğuna yaptığı çalışmalardan  ve hayatından bahsedilere çalışmaya yön verilecektir. Dönemin ihtişamlı yaşantısı ve kendinden sonraki dönemlerde oluşan değişmelerin ilk örneğini Sultan Üçüncü Murad döneminde  görmüş olacağız.

SULTAN III. MURAT’IN HAYATI

2.Selim ile hasekisi Nurbanu Sultan’ın oğulları ve padişahın varisi olup, babasının Saruhan Sancak beyliği sırasında 4 Temmuz 1546 tarihinde Manisa’nın Bozdağ yaylasında dünyaya gelmiştir.[1] Nurbanu Sultan ‘un asıl adının Raşel olduğu ve Musevilikten Müslümanlığa döndüğü söylenir.[2] Nurbanu Sultan’ın anne ve babasının kimler olduğu ise kesin olarak bilinememektedir. 1558 tarihinde Şehzade Murad babası Karaman valiliğine tayin edilince dedesi Kanuni Sultan Süleyman tarafından Akşehir Sancak Beyliğine getirilmiş ve babasıyla amcasının taht mücadelesinde de Konya Muhafızlığı görevini yürütmüştür ( Bu III. Murad’ın bizzat iştirak ettiği tek muharebedir. ).[3]

1562 tarihinde Manisa Sancak Beyliğine tayin edilmiş ve 16 yıl bu sancaklarda valilik yaptıktan sonra padişah oluncaya kadar bu vazifede kalmıştır. Babası İkinci Selim’in ölüm haberi üzerine büyük oğul olduğu için Manisa Sancakbeyi olarak Sokullu Mehmed Paşa tarafından saltanata davet edildi. Manisa’dan Mudanya iskelesine gelen veliaht şehzade, gönderilen kadırgaya rastlayamadığından fırtınaya rağmen küçük bir gemiyle büyük tehlikeler atlatmasına rağmen yoluna devam etti. III. Murad İstanbul’a gelerek 28 yaşında, 1574 yılında tahta geçti.  Sarayburnu’nda kendisini karşılayan Sokullu’nun elini öpmek istediği fakat sadrazamın daha çabuk davranarak padişahın elini öptüğü rivayet edilir. Daha sonra yaptığı harekete pişman olan Üçüncü Murad’ın veziriazamına içten içe kızdığı, hatta yıllar sonra Sokullu’nun öldürülmesinde bu hadisenin de rolü olduğu ileri sürülür.

Tahta çıkan Sultan III. Murad, Fatih kanunnamesi gereği 22 Aralık 1574 (Ramazan ayı) Çarşamba sabahı, Osmanlı mülkünü devralır almaz ilk iş olarak ‘’nizam-ı âlem için’’ beşkardeşini boğdurttu[4] ve bundan iki gün sonra da bil milyon duka altını kadar cülus bahşişi dağıttı.[5] III. Murad zayıf iradeli ve muhtelif tesirler altında kalabilen bir şahsiyete sahipti. Yumuşak karakterli, merhametli, nazik, ikramdan hoşlanan, zeki, akıllı, hikmet sahibi, neşeli, kendi başına direktif vermekten hoşlanmayan, çabuk tesir altında kalan, sebatsız, tereddütlü, adaletli, çabuk sinirlenebilen ve böyle anlarda merhametsiz olabilen, zevke, içkiye, kadına düşkün bir padişah olarak tanımlanmıştır. Bu yüzden Sokullu Mehmed Paşa’nı sadrazamlığı süresince işler iyi gitmişse de onun vefatından sonra devlet idaresi Valide Sultanların ve bazı menfaatperestlerin tesiriyle daima kötüye gitmiş ve Osmanlı Devleti’nin duraklaması tam manasıyla III. Murad zamanında başlamıştır. 21 sene kapalı bir hayat yaşayan III. Murad, sarayında münzevi bir hayat yaşamış, son zamanlarına doğru Cuma namazlarını dahi Saray          Camiinde edâ etmeye başlamıştır. Meşru dairede kalmakla birlikte Osmanlı tarihinde en fazla kadınla meşru dairede yaşayan padişah unvanını alabilir. Tabii ki bu durum gayr-i meşru hayat yaşıyor manasına alınmamalıdır. Zira aynı zamanda şair olan III. Murad bir cihetten de mutasavvıftır ve Fütuhât-ı Siyâm ve Esrârnâme adlı iki tane tasavvufa dair eserleri de vardır. Kendini tasavvufa verdikten sonra bütün kötü alışkanlıklarını terk etmiştir. Onun kuvvetli bir tasavvuf kültürü aldığı, ruhen maneviyata çok bağlı olduğu da bilinmektedir. Padişahlığı sırasında hareketleri şeriat ve kanun dâhilinde olmuştur

SULTAN III. MURAT DÖNEMİ SOSYAL HAYAT

Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün ve sınırlarının en yüksek noktalara vardığı bu devirde eğlenceye karşı büyük bir düşkünlük başlamıştı. Memleket içinde, hatta Arap ve Acem ülkelerindeki güzel sesli ses sanatçıları, çalgıcılar, güzel konuşan, hoş sohbet kimseler, oyuncular, komedi ustaları sırasıyla çağrılarak padişahın toplantısına katılmaları sağlanmıştı. Bunların her biri hünerlerini sergileyip, avuç dolusu altınla ödüllendirilerek sevinç içinde yurtlarına dönmüşlerdi.Yapılan eğlencelere en çarpıcı örnek olarak veliaht – şehzade 3. Mehmed için düzenlenen Türk tarihinin en meşhur düğünü gösterebilir. Bu düğün Asya,  Avrupa ve Afrika hükümdarlarına da bildirilerek eğlence, soytarılık, yarış, silah talimleri harp oyunları, folklor gösterileri, Hristiyanlığın aşk oyunları, deniz tatbikatları, türlü rakslar, çeşitli müzikler, tarikat ayinleri, zamanın temsil adına ne varsa, ne akla geliyorsa hepsinden faydalanılmış ve benzeri görülmeyen bir ihtişam içinde gerçekleştirilmişti. Elli iki gün süren bir düğüne yeni doğan bir şehzadenin ölümüyle son verilmiştir.Bu arada sarayda rüşvetin ve haksız kazanç sahiplerinin çoğaldığı da görülmektedir. Bu devirde rütbe ve mevki dağıtımında da rüşvetin büyük rolü olduğu da gözlenmektedir.

Sultan Üçüncü Murad her ne kadar içkiye küçük yaşta başlamış, etrafına remil atanları ve müneccimleri toplamış, bunlara avuç dolusu altın saçmış, zamanını çevresindeki eğlence takımları, cüce ve maskaralarla, geceleri kadınlarla geçirmişse de[6] onun tasavvufi vadide şiir yazması ve tasavvufu bir sığınak olarak görmesi, bu sefahat âlemlerinden ıstırap duyduğunu göstermektedir. Üçüncü Murad, silah kullanmada ve ata binmede hüner sahibi idi. Ava çıkmaktan hoşlanırdı. Şehzadeliği sırasında da asma saatçilik öğrenmişti. Onun gençliğinde de resim yaptığına dair deliller vardır. 3. Murad Osmanoğulları’nın en bilginlerindendi. Devrinin ilimlerine vakıf, hatta bazılarında mütehassıstı. Dünya tarihi, özellikle devrindeki hükümdarların yaptığı savaşlarla ilgilenirdi. Her yeni şeye ilgi duyar, her şeyin mükemmel olmasını isterdi. Mal toplamak ve alışılmamış hediyeler vermekten hoşlanırdı. Bu yüzden vefatında oldukça yüklü bir miktar borcu çıkmıştı. Şeyhler, âlimler, şairler huzura çıktığında veya eser takdim ettiğinde çokça bahşişle karşılık görürlerdi. Üçüncü Murad’ın bazı geceler kıyafet değiştirerek halkın içine karıştığı da bilinmektedir.Ölüm sebebi olarak inme veya böbrek rahatsızlığı gösterilmektedir.  Cesedi Ayasofya Camii avlusunda Mimar Sinan’ın yaptığı türbeye defnedilmiştir.[7]

SULTAN III. MURAT ‘IN SEFERLERİ VE DÖNEMİN SİYASİ OLAYLARI

Sultan Üçüncü Murad her ne kadar ordusunun başında sefere çıkmadıysa da Osmanlı İmparatorluğu en geniş sınırlarına bu devirdeki fetihlerde ulaştı. Devren en büyük fütuhatı Afrika’da yapıldı. Afrika kıtasının bütün kuzey kısımları Osmanlı Hâkimiyetinde bulunmasına rağmen sadece Fas sultanlığı müstakil bir devlet halinde bulunuyordu. Ancak son yıllarda Fas da taç ve taht kavgaları baş göstermişti. Fas Sultanı Portekizlilerle iş birliğine başlamış bulunuyordu, buna karşılık Fas tahtını ele geçiremeyen Abdülmelik Osmanlılara sığınıp kendisinin Fas Sultanlığına getirilmesini istemişti. İsteği kabul edilerek Cezayir Beylerbeyi Ramazan Paşa’ya emir verildi. Fas ordusu mağlup edilerek Abdülmelik Fas Sultanlığına getirildi. Bu tarihten sonra Fas da Osmanlı hâkimiyeti başladı. Bu sırada saltanat iddiasından vazgeçmeyen eski Fas sultanı Portekizlilerden yardım istedi. Portekiz Kralı İspanyol, İtalyan, Alman, Fransız ve Papalık desteğinden oluşan 80bin kişilik büyük bir kuvvetle Fas’a geldi. Ramazan Paşa idaresinde 60bin kişilik Osmanlı ve Fas kuvvetleri Portekizlileri Vadi’s-Sebil Savaşında fena halde bozguna uğrattılar. Ramazan Paşa’nın askeri dehası sayesinde düşman ordusu birkaç saat içerisinde 20bin ölü ve 40bin esir vererek meydandan kaçtı. Portekiz Kralı muharebe alanında öldü. Muhteşem Portekiz hazinesi ve 360 kadar top da ganimet olarak ele geçirildi. Diğer taraftan zaten hasta olan Sultan Abdülmelik ise kazanmayı aklından geçirmediği bu savaşın zaferle sonuçlandığını görünce sevincinden oracıkta öldü. Muzaffer krallarını bekleyen Portekiz donanması karşısında 20bin savaş artığını görünce manen yıkıldı. Ramazan Paşa’nın emriyle Sinan Reis ’de hiçbir gemi kaybetmeden düşman donanmasını büyük bir bozguna uğrattı. Böylece sınırlarımız Atlas Okyanusuna kadar dayandı ( 1576 ).

Yazının devamını okumak için sonraki sayfaya geçiniz.

  • 0
    alk_lad_m
    Alkışladım
  • 2
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
Paylaş
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir