Ya Tahammül Ya Sefer
  1. Anasayfa
  2. Kitap İncelemesi

Ya Tahammül Ya Sefer

0

Ya Tahammül Ya Sefer adlı eser yazar Mustafa Kutlu tarafından kaleme alınan, Dergah Yayınları’nca okuyucuyla buluşturulan, yaklaşık 124 sayfalık bir kitap. Yayınevinin Mustafa Kutlu Dizisi başlığı altında okur severler ile buluşturduğu kitaplardan biri olan bu yapıt, ilk baskısını 1983 yılında yapmış iken elimdeki baskısı Kasım 2022 tarihine ait. Edebiyat – Hikaye (Öykü) türünde nitelendirilen eserin kapağında bir erkek portresi bizi karşılarken, bilgi kısmında kapak tasarımının da yazarın kendisine ait olduğunu öğreniyoruz.

Ya Tahammül Ya Sefer adlı eser içeriğinde 13 başlıkta bazıları birbirinin devamı olarak nitelendirilebilecek hikayeler bizleri karşılıyor. İçindekiler kısmında gördüğümüz üzere kitapta Fotoğrafta Biri Var, Hilâli Gördün mü, Görülen Geçmiş Zamanın Aşırı Uçları, Limandaki Yoğun Sis, Kuşlar da Kaderle Uçar, Ya Tahammül Ya Sefer, Dön Geri Bak, Sarışın Sorular, Elhan-ı Siyaset, Kara Kumudur Kalan, Gün Işığı Nereye, Oyun-Bozan, Irmaktan Öteye adlı öyküleri okuyacağız. Kitabımıza adını veren öykü ise 6. sırada yer alıyor.

Ya Tahammül Ya Sefer Kitap İncelemesi

Bu yazıyı hazırladığım sıralarda güvenilir kitap siteleri üzerinde yaklaşık 63 TL gibi bir fiyata alıcı bulan eserin değeri tam olarak zaten bu değil: çünkü, dava şuurunun arka planında yaşanıp anlatılmayanları (burada dava, İslam davası) aktardığı eserinde yazar Ya Tahammül Ya Sefer derken aslında bizlere dava şuuruyla hareket eden bir neslin iki farklı yola sapıp başına gelenleri resmediyor. Memleketin ahvalini tartıp, olumsuz durumları sorun edinen ve daha iyi olmak için yollara düşen, hatta “memleketi kurtaracağız” diyerek hareket edenler için okunası bir kitap. Neden? Çünkü, yolda koşarak giderken (dava yolundan bahsediyoruz) bazılarının yoldan ayrıldığını gördüğümüz çok olur: buna benzer bir durumu yazar, çok iyi betimleyerek aktarmaya çalışmış.

Dava, sadece belirli kişiler tarafından sorumluluk alınarak sahiplenecek ve ona göre hareket edilecek bir bilinç hali değildir: herkes gücü yettiği ölçüde bu davayı omuzlamak, sahiplenmek, dava yolunda koşmak zorundadır. Memleketin kötü koşullarını tartıp, gelecek adına çalışmalar yapmak her dava şuuruna sahip insanın görevidir ki yazar “Memleket kendisine sahip çıkacak, bu çilekeş insanları tutup kaldıracak, şu çorak toprakları yeşertecek nesillere muhtaçtı.” (s.8) ifadesiyle bunu işaret ediyor. Aslında derdi aranılan bu neslin olması gereken hali ile günümüzde düştüğü hali resmetmekti.

Ya Tahammül Ya Sefer adlı eserde yazar, oluşturduğu karakterler üzerinden bir dava hareketinin dününü – bugününü ve tabii ki bu süreçte yaşananları okuyucuya sade ve hoş bir şekilde anlatmaya çalışıyor. Kerim karakteri üzerinden “Doğrusu gençler iyi çok iyi çocuklardı ama eskilerin hali başka idi.” (s.13) denilerek eskiler övülüyor ama o ‘eskiler’ günümüzde de aynı kaldılar mı? Tabii ki hayır: karakterlerin zaman içerisindeki değişimi, davanın geldiği son nokta, eskimeyen düşünceler, eskiye özlemle bakan yüzler, eski günleri bir çırpıda silip dünyevi şeylerin peşinde koşan vücutlar… Bir dava nasıl yüceltilir ve nasıl çöküşe uğrar: ve daha önemlisi bu gerçeklik akıcı bir dille nasıl anlatılır? Anlatmış işte: yazar, toplumun ve belki de günümüzün en büyük sorunlarından bir tanesini çok açık ve anlaşılır şekilde anlatmış.

Ya Tahammül Ya Sefer adlı kitaptan burada aklımda kalan bazı karakter isimlerini de yazmak istiyorum: örneğin; yıllarca kendini davasına adayan, öldükten sonra kıymete binen ve boşluğu bir türlü doldurulamayan Murat. Onun hayatını kaybetmesi sonrası geçmişe özlem duyan ve eski günleri anmakla günü geçen Kerim. Makam ve mevkiye dalıp davasını unutan ve dava arkadaşlarını yüzüstü bırakan Bakan Yunus Bey ile Profesör Asım Bey. İnandığı değerlerin yozlaşmasına tahammül edemeyip sefere çıkan İlhan… Ertelenen, unutulan, taviz verilen şeyler, anılar, gençlik idealleri ve günümüzün koşuşturmaları ile ortada kalan bir dava…

Aslında Ya Tahammül Ya Sefer ile yazar, bir davanın nasıl öksüz – yetim kalabileceğini, makam – mevkiye ve hatta para – pula ulaşanların davalarını nasıl unuttuklarını, hatta bu davanın ruhlarına işleyen, vicdanlarına bakan yönünün onlar üzerinde nasıl bir yük oluşturduğunu o kadar güzel anlatıyor ki: “İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadığı gibi inanmaya başlar.” sözünü her ne kadar kurgu bir öykü üzerinden olsa da günümüzde birçok örneğini gördüğümüz üzere, biz okuyucuların yüzüne vura vura anlatıyor yazar. Hatta bir bütün halinde değerlendirildiğinde karakterlerin eski günleri andığı anlarda kullanılan “Geçmişi kurcalamak ziyan.” (s. 13) cümlesi gerçekten çok üzücü bir cümleydi.

Ya Tahammül Ya Sefer adlı kitabın en önemli ve dikkat çekici karakterlerinden bir tanesi de Asım Bey. Onun kendi iç dünyasında yaptığı muhasebesi sırasında kullanılan cümleler çok tanıdık: “Bizim hareketimiz mesuliyet hareketidir; davamız hayata uymak değil, hayatımızı hakka uydurmaktır.” (s. 32). Bu söz bende çağrışım yaptı ve araştırmam sonucunda Nurettin Topçu’nun başka bir eserinde de bu cümlenin geçtiğini öğrendim (Eserin adı Yarınki Türkiye). Asım Bey ismi tercihi de ilginç: hani “Asım’ın nesli” deriz ya, ona farklı bir bakış açısı getirmiş. Asım Bey’in kendi oğlu olan İlhan ile yaşadığı diyaloglar ve bu süreçte aklından geçenler, okunmaya değerdi.

Dava sorumluluğu ve dünyevi zevkler: Hangisini seçeceksin?

Yaşama zevkinden çok yaşatma coşkusuyla gönülden harekete girişen bir neslin idealleri her ne kadar “Cihadımız fikir ve ruh cephesinde yapılacaktır. Mektebimiz ve devletimizle, hukukumuz ve ahlakımızla, ilmimiz ve sanatımızla bizim benliğimizin mimarı olacak güzide, fedakâr bir zümrenin mektepleşmesi zamanı gelmiştir. Siyaset, ticaret, şöhret ve muvaffakiyetlerle gündelik hareket endişelerinden çok uzaklarda çalışan, sanki hayatımızın maverasında hazırlıklarını yapan bir hareket ordusunun fikir fedaileri bu davayı ancak başarabilir.”  (s.44) sözleriyle aktarılsa da bu neslin zamanla para, mal, mülk, makam ve mevki karşısında nasıl evrildiğini, kırmızı çizgilerin nasıl pembeleştiğini olay örgüsü halinde takip ederken içimiz burkuluyor, tanıdık görüntüler kafamızda canlanıyordu.

Böyle yazmış aziz dost diyerek “Filozofun öğüdü bütün hayatımızda takip edeceğimiz en esaslı metottur: Uzun yolu seçiniz … “ (s.51) cümlesini paylaşırken, aslında dava aşkı ile vatanına, milletine ve dinine sahip çıkarken tüm imkanları seferber edecek olan bir ruhun, zorlu ve çetin bir yol da hareket etmesi gerektiğini vurguluyordu yazar. Bunları anlatırken “Dön Geri Bak” başlıklı öyküde yazar, “Bu dere baştan başa cevizli bağ, Cevizler şak şak eder dön geri bak” adlı cümleyi paylaşıyor ve altına Elazığ Türküsü notunu düşünüyordu (her öykü başlığında böyle bir tutum sergilemedi). Türk müziğinin en büyük üstatlarından Hafız Osman ÖĞE’ye ait bu sözleri paylaşarak musiki kültürümüzün en derin damarlarından birine yataklık eden Harput’tan bir örnek vermesi güzeldi.

Ya Tahammül Ya Sefer adlı eserin en dikkat çekici öykülerinden bir tanesi de Elhan-ı Siyaset başlığında anlatılanlardı. Burada şu cümle dikkat çekiciydi: “Siyaset çirkefti. İnsanların birbirini yediği, insanların alınıp satıldığı yerdi. Doğru. Ama şurası var; buna da bir haysiyet kazandırılamaz mıydı?” (s. 86). Bu kısımda yazarın bir parti il başkanının ağzından aktardığı cümlelerde kıymetliydi:

“Anadolu’nun kurtuluş savaşı ruh cephesinde henüz yapılmadı …Henüz yerlerde sürünen Türk-İslam ruhunu tutup da kaldıracak olan irade… -Acaba böyle miydi? – İlim ve ahlak, hak ve adalet uğruna girişeceğimiz bu cihad … Milli hayat mazinin derinliklerinden gelerek istikbale doğru akan bir nehir gibidir… … Yeni neslin velisi olacak zihniyet, gençliğine bir ruh aşılayacak ahlak kahramanlarını yaratabildi mi? … Neslimizin nasipsizliği, aradığının ne olduğunu tanıtacak bir mürşide rastlamayışı olmuştur … Memleket gençliğinin hangi ellerin hatası yüzünden asırlardan beri nasıl çorak ve akıbeti meçhul yollarda, ne gibi gafletlere … Duygu ve ideal sahasında sahipsiz bırakılmış Anadolu çocuklarını, Anadolu’nun yanık bağrında bir bayrak altında toplanmaya çağırıyoruz.” (s.83)

Ya Tahammül Ya Sefer adlı kitapta hemen hemen herkesin bir davası olabileceğini ancak kitaptaki karakterlerimizin “Hayata uymak değil, hayatımızı Hakk’a uydurmaktır.” diyerek çıktıkları yolda sözlerini tutmadıklarını, her birinin kendisine ayrı bir yol seçerek kiminin bakan kiminin profesör olduğunu, istedikleri rahata kavuştuklarını ancak Hakk’ı unuttukları bu yolda hevesleri uğruna hiçe saydıkları davalarını ara sıra da olsa hatırlatan, onları hiç rahat bırakmayan vicdanları ile karşı karşıya kaldıklarındaki tutumlarını okuduk Mustafa Kutlu’nun anlatımıyla…

Ya Tahammül Ya Sefer okuyuculara anlattığı bu anlamlı hikaye ile dünyaya geliş ve yaşayış amacımızı, şahsi ve toplumsal emellerimizi ve son tahlilde adeta özetimizi bizlere sorgulatıyor. Hayatımızı idame ettirirken verdiğimiz tavizler bizleri yeni hayatımıza daha kolay uyum sağlamaya itebilir ancak peşimizi bırakmayan bir şey var: vicdanımız. Herhangi birimiz bu kitabı okuduktan sonra bir iç muhasebe yapmalı, bilincimizin ve vicdanımızın gerçekleri görmesine katkı sağlamalı.

Kitap hakkında daha fazlasını yazmak istiyor ancak elim kolum bağlanıyor: her ne kadar bir öykü olsa da o kadar gerçekçi geldi ki bana anlatılanlar: karakterleri günümüzün önemli simaları ile karşılaştırmak istedim ancak onu da tam beceremedim, ürperdim. Bu haliyle eninde sonunda herhangi birimizin başına gelebilecek benzer durumlar karşısında inançlarımızın eskiyebileceğini, artık geçmişin bize yabancı gelebileceğini tecrübe ettiğimizde ya susup tahammül etmeli ya da sefere çıkmalıyız. Öyküde anlatıldığı şekliyle genelimiz benzer durum karşısında tahammül etmeyi beceremiyor, yoldan çıkıyoruz, bunu yapmamalıyız: çünkü, “Bir kere taviz verildi mi, asla çiğnenmemesi gereken unsurlar bir kere gözden çıkarıldı mı, kalbin aynası bir yerinden çizildi mi, kefareti büyük oluyor.” (s.111).

Kitabın arka kapak rengi olarak neden mor rengine benzer bir rengin seçildiğini anlamlandıramadım. Hattat Hamid Bey’in Sülüs Besmelesi ile Hacivat ile Karagöz gölge oyununu ilk icra eden kişi olarak bilinen Şeyh Küşteri’den bahsedilmesi gibi merak uyandıran bazı ayrıntılar sonucunda Google üzerinde araştırma yapmak zorunda kaldığımı da ekleyeyim. Yine de “Seni, içine yerleştiğin hayatı, gün gün sivriltip, parlattığın geleceği anlıyorum” (s. 124) ile bitmesi, dava adamlığı açısından doğru olanı yapmak ve ahirette güzel bir sonuca ulaşmak adına anlamlı bir cümle ile sonlandığını düşünüyorum.

Ya Tahammül Ya Sefer adlı eserde “yolucukla” değil “yolculukla” şeklinde olmalıydı (s. 41), “eline” değil “elini” olmalıydı (s. 43) şeklinde iki kelime hatası dışında bir imla hatası göremedim. Akıcı bir dille yazılan eserin gayet anlaşılır olduğunu, bilinmeyen kelimelere sık yer vermediğini, okuyanların kendi benliğinde hayaller kurarak olay örgüsünü canlandırma adına anlamlı ve yerinde betimlemelere yer verildiğini söylemek mümkün. Özellikle günümüzde “dava” sözünü sıkça kullanan siyaset ile uğraşan kesimin birkaç kez okuması gerektiğini düşündüğüm eseri kesinlikle okunması gereken bir kitap olarak herkese öneriyorum.

Ya Tahammül Ya Sefer adlı eserde anlamını bilmediğim kelimeler ve anlamları:

Tezyinat ne demek: Göz alıcı süsler, bezekler anlamında kullanılır. Ayrıca Bezeme veya tezyinat, herhangi bir yüzeyi süslemek için; üzerine boyalı, boyasız, düz ya da kabartma olarak yapılan güzel biçimlere denir.

Bigudili saç ne demek: Bigudi, saçın kıvrılmasını veya kıvrılmasını sağlamak ve şekillendirme durumunda saç şeklini geçici olarak değiştirmek veya bir perma çerçevesinde daha dayanıklı hale getirmek için saça sarılmış küçük metal veya plastik 1 ila 6 cm arasında çapa sahip bir tüpten oluşan kuaför aletidir.

Müphem duygular ne demek: Belirsiz anlamına gelmektedir. Herhangi bir durumun ya da kişinin davranışlarının belirsiz olduğunu anlatmaya çalışan bir sözcüktür. Müphem duygular ise karmaşık bir duyguyu belirtmek için kullanılır.

Ya Tahammül Ya Sefer adlı eserde altını çizdiğim diğer cümleler:

“Geçmişi kurcalamak ziyan. Bir sessizlik çöküyor ansızın, herkes önüne bakıyor. Utanılacak ne var?” (s.13)

            “Türkiye’de emek, sermayeye nazaran bol ve ucuzdur. Bu sebeple kalkınmada emek yoğun tekniklere önem verilmeli, tarım, tarıma dayalı sanayi, el sanatları ve küçük sanayi geliştirilmelidir.” (s.78)

            “Aynı zamanda bir ahlak eğitimine kuvvetle başlamak lazımdır. Devrimiz makina gıcırtısının ahlak ilahilerini susturduğu devirdir.” (s.84)

            “Ünlü Alman bilgini Hehn kavimleri ‘soğan seven veya sevmeyen milletler’ diye ikiye ayırıyor. Türkler başlangıçtan beri soğan seven milletler arasında yer alıyorlar. Türk kültürünün hazinesi olan Kaşgarlı Mahmud’un eserinde pek çok soğan çeşitlerinin yazılı olması da bunu gösteriyor.” (s.92 – 93)

İyi okumalar.

  • 1
    alk_lad_m
    Alkışladım
  • 0
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
Paylaş
İlginizi Çekebilir
Sabahattin Ali - Yeni Dünya

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir