İnsanlığımı Yitirirken
  1. Anasayfa
  2. Kitap İncelemesi

İnsanlığımı Yitirirken

0

İnsanlığımı Yitirirken, 1909 doğumlu yazar Osamu Dazai tarafından kaleme alınan ve günümüzde de beğenilen Japon edebiyatının önemli eserlerinden bir tanesidir. İlk kez 1948 yılında yayımlanan eserin elimde İthaki Yayınları tarafından okuyucuyla buluşturulan Mayıs 2023 tarihli 11. baskısı yer almakta. Orijinal adı Japonca 人間失格, [Ningen Shikkaku] olan eser yaklaşık 128 sayfalık boyutuyla dikkat çekiyor. Bu yazıyı hazırladığım sıralarda okurların en çok okuduğu kitaplar arasına giren ve bana da Japon edebiyatından ikinci bir kitabı okuma şansını (!) veren eser, yazarın gerçek hayat hikayesinin de bir yansıması gibi… İnsanlığı Yitirirken adlı eseri güvenilir kitap siteleri üzerinde bu yazıyı hazırladığım sıralarda yaklaşık 36 TL gibi bir fiyata satın alabiliyorduk. Japonca’dan eseri çeviren Peren Ercan’ı da burada başarılı çevirisi için analım.

NOT: İnsanlığımı Yitirirken adlı eserin farklı yayınevleri tarafından farklı tarihlerde basımlarının yapılarak okuyucuyu ile buluşturulduğunu, bunun yanında İnsanlığımı Kaybedişim adıyla da piyasaya sürüldüğünü, İnsanlığımı Yitirirken kaç cilt gibi bazı sorgulamaların yapıldığını, eserin tek kitap olduğunu ancak içeriğinde üç farklı hatırat anlatıldığından bazı yayınevlerinin kitabın manga serisini de katarak üç cilt olarak (hem hikaye hem manga şeklinde) hatıratları ayrı ayrı yayımladığını hatırlatmakta fayda var.

Ben daha önceki kitap incelemesi yazılarımda da belirttiğim üzere: bir kitabı okumadan önce, yazarının hayatını okumayı severim. Bulabildiğim kaynaklardan yazarın hayat hikayesine odaklanırım, bazı ilginç enstantaneleri bulurum. Çünkü bu ilginçlikler, okuduğum kitapta karşıma çıkabilir. Osamu Dazai’de (bu arada gerçek adı Shūji Tsushima imiş ancak ülkesinde ve sanat camiasında bilinen ismini yazımda kullanıyorum) bunlardan bir tanesi oldu. Çünkü hayat hikayesi ile İnsanlığı Yitirirken adlı kitabını yan yana koysanız, yazarın hayat hikayesinin adeta bir kopyasının karşımızda olduğunu görürdünüz. Benzerlikler çok fazla: hatta yazarın birkaç fotoğrafını bulayım istedim ve baktım. Fotoğraflarında da tüm hayatı yüzüne vurmuş gibi… Yazmak, yazar açısından kendini anlatmak için bir ilaçtı sanki.

İNSANLIĞIMI YİTİRİRKEN KİTAP İNCELEMESİ

İnsanlığımı Yitirirken, Japonya’nın en çok okunan romanlarından biri. Ki yazarı “Dazai hem kitapları hem de çalkantılı hayatı sebebiyle Japonya’nın en meşhur yazarlarından olmuştur.’’ sözleriyle tanıtmışlar biyografi kısmında. Topluma bir türlü adapte olmayan, günü birlik yaşayan, ailesinden kopan, sürekli farklı kadınlarla birlikte olan, hayatını bir türlü düzene sokamayan, çevresindeki herkeste hayal kırıklığı oluşturan yazar Osamu Dazai, kitabında kendisinin kopyası olabilecek bir karakteri okuyucuyla buluşturuyor. Hayatını yapmış olduğu intihar ile sonlandıran bir yazarın, bunca sene sonra bile ülkesinde hala ilgi görmesi ise başka bir konu: sanırım bu Japonların toplumsal ve sosyolojik bir sorunu (yalnızlık ön planda olması nedeniyle). Bu konu ayrıca araştırılması gerek.

İnsanlığımı Yitirirken aldı kitabın kapak tasarımı, karakterlerin intihar ettikleri veya etmeyi düşündükleri yerlerden biri olsa gerek: adeta Japon animelerinde bir geçiş sekansı sahnelerine benziyordu. Kapağın sayfasını çevirdiğimizde yazarın kısa bir biyografisini görüyoruz: yazarın idolünün Japon kısa hikayeciliğinin babası olan Ryunosuke Akutagava olduğunu öğreniyoruz (tesadüf ki bu yazar da genç sayılabilecek 35 yaşında intihar eden biri). Bu kısımda yazarımızın alkol bağımlısı olduğunu, birkaç defa intihara teşebbüs ettiğini ve son olarak “1948’de en bilindik eseri İnsanlığımı Yitirirken’i yazdı. Aynı yıl, metresiyle birlikte evlerin yanındaki Tamagava Kanalı’nda intihar etti ve hayatını kaybetti.’’ ayrıntısını öğreniyoruz. Ne hayat ama!

Ölümünün üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen yazarın, yalnızlık temalı eserleriyle özellikle Japonya’da oldukça ilgi çektiğini öğreniyoruz. Melankolik havanın eserlerinin ilk sayfasından itibaren hissedildiği yazar, hayatının büyük bölümünde esrarkeş, veremli, asabi, kavgacı ve alkolik biri olarak yalnızlık ön planda iken insanın varoluşunu, içe dönüklüğünü yani temelde insanı arayışı üzerinde durdu. Kitap, içindekiler kısmıyla devam etti: burada yazarın üç farklı hatıratı ile okuyucuya yaşadıklarını kurgulayarak anlattığını görüyoruz. Giriş kısmında bir fotoğraftan bahsediyor ki bana göre aslında bu fotoğraf onun yaşamı. Devamında hatıratları okumaya başlıyoruz.

Bu arada eklemeden edemeyeceğim: İnsanlığımı Yitirirken adlı kitabı okurken, okurların akıllarına farklı yazarlar gelecektir: örneğin Svevo, Kafka ve Pavese ile ne bileyim Dostoyevski, Charles Bukowski gibi isimleri hatırlayabilirsiniz. Hatta yazar tıpkı bu yazarlar gibi yazıyor diyebilirsiniz. Ancak bu isimlerin birçoğu dönemdaş fakat birbirlerini etkilediklerini sanmıyorum, belki de birbirlerinden haberleri bile yoktur. Yazarımızı en çok etkileyen Japon edebiyatının önemli ismini de yukarıda yazmıştım. Yazarın başkalarından çok, kendi hayatından etkilendiğini ve bunu yazıya döktüğünü düşünüyorum.

İkinci eklemem gereken bir husus da şu: herkes, her kitabı okumamalı. Çünkü okuma alışkanlığı olan herhangi bir bireyin okuma amacı farklı olabilir veya okuduğu kitaptan farklı beklentileri olabilir: bu nedenle, özellikle İnsanlığımı Yitirirken adlı kitabı herkese önermek istemiyorum. Bu kitap Japon edebiyatı açısından veya edebiyat dünyası açısından önemli ve başarılı bir eser olabilir ancak İnsanlığımı Yitirirken adlı eser herkese iyi gelmeyebilir. Özellikle sağlıklı düşünemediğimiz, doğru yargı kalıplarına henüz sahip olamadığımız ve dolayısıyla sağlıklı kararlar alamadığımız bir dönemde bu tarz bir kitap okumak alacağımız kötü kararlar ve negatif düşüncelerimiz için sadece pekiştirici olur. Gizli intihar düşünceleri olan birinin eline herkesin okuması gereken bir kitap diye bu kitabı vermek ona yapacağınız en büyük kötülük olur. Psikolojik sorunları olan okurlar bu kitaptan uzak durmalarında fayda var.

İnsanlığımı Yitirirken, İlk Hatırat adlı bölümle devam ederken, her hatırat bir cümle ile başlıyor. Bu kısa ve net cümleler, genelde olumsuzluk ifade eden, içeriği hakkında uzun uzadıya konuşulabilecek cümleler (örneğin “Utanç dolu bir hayat yaşadım.” diye başlayan İlk Hatırat adlı bölüm). Bu bölümde, başrol karakterinin adını öğreniyoruz: Yozo. İki farklı kişiliğe sahip olduğunu anladığımız Yozo kendini “İnsanları güldürdüğü sürece ne olduğu fark etmeksizin her şeyi yapabilirdim.’’ (s.16) sözleriyle tanıtıyor.

Yozo, beş kez intihar etmeye kalkmış yazarımız gibi hayatının belirli dönemlerinde intihara yeltenmiş ancak buna rağmen kadınlarla arası çok iyi olan (tıpkı yazarımız gibi) acayip bir karakter. Kendisi bunun farkında ki “Kimseye sezdirmediğim yalnızlığımın, başkalarına başvuramamamın kokusunu kadınların alabildiğini düşünüyorum. Daha sonraki yıllarda zaman zaman benden faydalanmalarına neden olan etkenlerden biri de bu sanırım.’’ (s.23) ifadesini kullanıyor. Kadınların kendisiyle iyi anlaşmasını ise “Yani ben, kadınlar için aşk denen şeyin sırlarını tutabilecek bir erkektim.’’ (s.23) sözleriyle özetliyor.

İNSANLIĞIMI YİTİRİRKEN UÇURUMA DOĞRU YÜRÜYEN BİR İNSANIN HİKAYESİ

Yozo, kadınlarla arası iyiydi ancak onları hiç anlamıyordu: “Tüm kadınlar aklımı karıştırıyordu. Hayatlarını sürdürürlerken akıllarından neler geçtiğini anlamaya çalışmak, bir solucanın düşüncelerini okumaya çalışmaktan daha karmaşık, daha zahmetli ve daha rahatsız ediciydi.’’ (s.31). Hatta“Buna rağmen, kadınlarlayken ince bir buzun üstünde yürür gibi hissediyorum. Bana neredeyse tamamen anlaşılmaz görünmüşlerdir. Karanlıkta yürür gibiydim, zaman zaman kazara kaplanın kuyruğuna bastım ve bunun sonucunda korkunç bir yaralanma yaşadım.’’ (s.29) ifadelerini kullanıyordu. Yani kitap boyunca Yozo’nun etrafında hep bir kadın var ancak Yozo, insanlardan korktuğundan çok kadınlardan korkuyor! Dedim ya, ilginç bir karakter!

Doğduğu andan itibaren sıcak ve samimi bir sevgi ve ilişkisi olmayan Yozo, annesinden hiç bahsetmeden sadece babasını anlatıyor bize: bu da geçmişinin izlerinin üzerinde oldukça fazla etkisi olduğunu gösteriyor. Hayatının devamında sahte ilişkilerle hayatını sürdürüyor. Oluşturduğu bu sahte yüzü ile insanlarla bir araya geliyor, onlardan saygı görüyor, bunu da “Bana göre ‘saygı görmek’, her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten biri beni görene, yüzümü bir avuç toz haline getirip beni ölümden beter bir utanca mahkûm edene kadar herkesi mükemmele yakın bir hileyle kandırmak anlamına geliyordu.’’ (s.19) sözleriyle aktarıyor.

İnsanlığımı Yitirirken adlı kitapta yazarın dönemin çevresel betimlemelerini de yapmasını bekledim açıkçası ama kadınlarla baş başa kaldığı sahnelere ait betimlemeler dışında bunu yapmadığını gördüm. Yine de dönemin ünlü bazı simalarından bahsetmesi dikkatimi çekti. Sessiz film döneminde ünlü olmuş ve pek çok başarılı komedi filmine imza atan Amerikalı oyuncu ve yönetmen Harold Clayton Lloyd bunlardan bir tanesi. Meiji Tapınağı, Kusunoki Masashige heykeli gibi ifadelere de yer verdi, merak ettiğimden bunları da not ettim ve yazıyı hazırlarken görsellerine de baktım.

Yozo, hayatında yaşadıkları ile öte beriye savrulurken tanıştığı bir öğrenci sayesinde, belki de yaşamını etkileyecek olan tüm olumsuzluklara yelken açmış oldu: “Yasuda stüdyosuna gitmeye başladıktan kısa bir süre sonra bir resim öğrencisi beni içki, sigara, fahişe, tefeci ve Marksizm dünyasıyla tanıştırdı. Oldukça tuhaf bir birleşim tabii fakat işin aslı buydu.’’ (s.36). Onunla tanışması belki de hayatı için dönüm noktası olmuştur: “Ama sonunda onun gibileri bile canıma okudu.’’ (s.37).

İnsanlığımı Yitirirken adlı roman, birinci şahsın ağzından kurguyu takip ettiğimiz, bana göre melankolik ve dissosiyatif kimlik bozukluğu (Çoğul Kişilik Bozukluğu) bulunan karakterin karşılaştırdığı olaylar sonucunda bir o yana bir bu yana savrulması, düzelme konusunda herhangi bir adım atamaması, kendi sonunu hazırlamak adına uçuruma yürür gibi yürümesini anlatıyor bizlere. Ancak bunu yaparken başarılı bir çeviri olduğunu düşündüğüm (Japonca bilmiyorum tabii ama Türkçe metin çok akıcı ve anlaşılırdı) metni okurken hiç sıkılmadım: Yozo’nun hayatı ne kadar iç karartıcı olsa da! Kitabın 107. sayfasında “anladığım zamanlarda” kelimesinin peş peşe iki kez kullanılması dışında da herhangi bir imla hatası ile karşılaşmadım.

İnsanlığımı Yitirirken kitabı bir sonsöz ile bitiyor. Bu sonsöz, internetten öğrenebildiğim kadarıyla edebiyat çevirmeni ve savaş sonrası Japon edebiyatı uzmanı olan Mark Gibeau’a ait. Mark Gibeau, İnsanlığımı Yitirirken kitabının çevirisini yaparak yayımlamış bir isim. Sonsözde, söz konusu eserin bir “ben roman” olduğunu söylüyor ve “Dazai’nin yazılarının çoğunun ben roman kapsamına girdiği söylenebilir ve bu, Dazai hakkında konuşmanın bu kadar kafa karıştırıcı olmasının nedenlerinden biri. Yani, bu adam hakkında bildiklerimizin çoğu kendi yazılarından geliyor.’’ (s.119) diyor (Ben roman, roman türlerinden biri olarak nitelendiriliyor uzman tarafından).

Mark bu kısımda yazarın hayat hikayesi hakkında internette bulamayacağımız ayrıntılı bilgilere giriyor, örneğin “Baba Gen’emon ve anne Tane’den doğan yedi erkek ve dört kız çocuğun en küçük ikinci çocuğuydu. … Annesi Tane genellikle hastaydı ve yaşamının ilk birkaç yılı Şuci öncelikle teyzesi Kiye ve onun yardımcısı Tak tarafından büyütülmüştü.’’ (s.120 – 121) cümlesini kullanıyor. Yine İnsanlığımı Yitirirken aldı kitap karakterimiz Yozo’nun yaptığı komikliklere referans olacak şekilde “Eserlerinden biri, “Hanako-san” başlıklı bir öykü, rivayete göre sınıf arkadaşlarını gözlerinden yaşlar akacak kadar güldürdü.’’ (s.121) ayrıntısına yer veriyor (kitabı okuyan anladı ne demek istediğimi).

Kitabın tamamı ve sonsöz kısmında okuduklarımız bizlere yazarın oluşturduğu Yozo karakteri ile oldukça fazla benzerlikler taşıdığını gösteriyor. İnsanlığımı Yitirirken bu haliyle yazarımızın günlüğü niteliğinde belki de… Yazar vicdanlı biri, karakterimiz de: “Hayatım boyunca, birinin beni öldürebilmesini hatırlayabildiğimden daha çok defa diledim ama asla başka birini öldürmeyi düşünmedim.’’ (s.27). Ancak alkol, esrar, kadın derken hem yazarımız hem karakterimiz belki de benliğini unuttu, hayattan zevk alamaz hale geldi ve çoğu şeyle baş edemez oldu ve hayatını sonlandırdı.

İçerisinde oldukça fazla depresyon, yalnızlık, yabancılaşma, intihar konuları işlenen eser sorunlar yumağı etrafında ilerlerken; yazarın içini döktüğü cümleler neticesinde onun adına üzülüyor ve tahmin ettiğimiz o kötü sona gitmemesini istiyoruz: ancak kader, gerçekleşiyor. Ağır melankoli olan kitap, tamamen mutsuzluk içeriyor. Yukarıda söylediğim gibi: psikolojik sorunları olan uzak dursun ancak Japon edebiyatını okumak isteyenler deneyebilir. İçinizi karartacak eserden sonra mutlu sonla biten bir esere çabuk geçin derim ben.

İyi okumalar.

İnsanlığımı Yitirirken adlı itapta altını çizdiğim bazı kelimelerin anlamları:

Eksantrik nedir: Garip, diğerlerine pek benzemeyen, hatta şahsına münhasır anlamı taşır. İnsanlar çevrelerinde pek görmedikleri davranış sergileyen insanlar için bu kelimeyi kullanırlar.

Melankoli nedir: İki farklı anlamı vardır: birincisi kara sevda anlamına gelirken bir diğeri ise hüzün şeklindedir. Dilimizde genellikle ruh hali umutsuz olan kişiler için kullanılır (“Bu memleket musiki gibi hem melankolik hem şakrak bir memlekettir.”, “Uykusuz geçen gecenin melankolisini bu sıcak karşılama hafifletiyordu.” gibi).

Goblen nedir: Kanaviçe veya telleri sayılabilecek türde kumaş üzerine renkli iplikle yapılan özel bir işleme (isim) veya bu türde işlenmiş kumaş (sıfat) anlamını taşır.

Alık nedir: Anlama ve sezme gücü yetersiz olan (kimse): “Sen ne alık herifsin be? Beni duyuyor musun?” Alık Salık veya Alıkça şeklinde de kullanılabilir: “Hısım akrabası budala, alık salık kimselermiş.”

Fransız empresyonist nedir: İzlenimcilik veya empresyonizm, ışık, renk ve an kavramını öne çıkartan, doğadaki görünümlerin sürekli değişim içinde olduğundan herhangi bir zamanın herhangi bir anına denk gelen görünümün bir daha aynı şekilde görünemeyeceğini fikrini temel alan sanat akımdır.

Parya nedir: Hindistan’da toplumsal sınıfların dışında kalanlar: Paryalar her türlü toplumsal haklardan yoksundurlar. Bunun yanında ayaktakımı anlamına da gelir: “Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya / Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya”.

Hissikablelvuku nedir: Hissi “his”, kable “önce”, elvuku ise “olma” anlamlarına gelmektedir. Dilimize Arapçadan geçen kelimenin açılımı hiss-i kabl-el vuku şeklindedir. Özellikle Türk romanlarında geçen Hissikablelvuku, henüz gerçekleşmeden önce hissetme yani “önsezi” olarak açıklanmaktadır. Birebir tercümesi, olmadan önce hissetme şeklinde yapılabilir. Günümüzde hissikablelvuku yerine içe doğma, basiret, altıncı duyu veya his kelimeleri kullanmaktadır.

İnsanlığımı Yitirirken adlı kitapta altını çizdiğim bazı cümleler:

“Bir şey eksikti. Kanın ağırlığı mı desem, hayatın acısı mı desem bilemiyorum. Özsüz gibiydi, bir kuşun değil, bir kanadın hafifliği gibi. Gülümseyen boş bir sayfa gibi. Yani tepeden tırnağa sahte hissettiriyordu insana.’’ (s.8)

“İki şey arasında seçim yapacak gücüm bile yoktu. Bu, sonraki yıllarda hayatımı “utanç dolu” diye nitelendirmemin en büyük sebeplerinden bir tanesi olmuştur diyebilirim.’’ (s.17)

“İnsan hayatı karşılıklı olarak kandırılıp hiçbir şeyin farkına varmadan birbirlerini incittiği ve bu tuhaflığın bariz bir şekilde ortada olduğu örneklerle dolu.’’ (s.22)

“Şüphesiz en yetenekli oyuncular bile, hatta Tanrı’nın oğlu İsa Mesih bile bu farka karşı duyarlıydı’’ (s.25)

“Ben Tanrı’dan bile korkardım. Tanrı’nın sevgisine değil, gazabına inanırdım. İnanç. Bu yalnızca Tanrı’nın kırbacını yemek üzere mahkemeye çıkıyormuşum gibi bir histi. Cehennemin varlığına inansam da cennet benim için yoktu.’’ (s.75)

“Böylelikle toplum denen şeyin bireyden öte olmadığını düşünmeye başlayıp eskiden olduğundan biraz daha rahat bir şekilde kendi irademle hareket edebilmeye başladım.’’ (s.78)

“Hiç kimse bir başkasını tamamen fethedemez ve bir köle bile bir kölenin hakir karşılık verişinin altından kalkar, bu yüzden yapabileceğimiz tek şey, o anda ve orada, tek bir zar atışıyla her şey üstüne bahse girmek ya hep ya hiç bahsi. Hayatı sürdürebilmek için başka bir yol yok. İnsanlar onur ve sadakate övgüler yağdırır ancak insan çabasının yegâne odak noktası bireydir. Bireyin ötesinde de bir başka birey vardır. Toplumun esrarengizliği; okyanus olan toplum değil, bireydir.’’ (s.81)

“Yoşiko yalnızca kirletilmemiş, güveni de sarsılmıştı. Bu bana öyle dayanılmaz bir acı verdi ki yaşamaya devam edemeyeceğimi düşündüm.’’ (s.98)

“Bu yıl yirmi yedi yaşına gireceğim. Saçlarım beyazladı diye insanlar genelde kırkımı geçtiğimi sanıyor.’’ (s.112)

“O evlerimizi ve memleketlerimizi yakıp yıkan tanıdık hava saldırısı hikayelerini bir kenara bırakıp konuşurken neredeyse böbürlenir gibi olmaya başladık.’’ (s.114)

“Yazarın/anlatıcının/başkahramanın duygularını, düşüncelerini ve endişelerini mümkün olan en sadık biçimde betimlemekle ilgilenen ben roman anlatıları, kurgu geliştirmeyle veya bir karakterin nasıl değişim geçirdiği ya da belirli bir sorunu nasıl çözdüğüyle pek de ilgilenmiyordu.’’ (s.118)

“Kume Masao’nun belirttiğine göre ‘ben roman’ı tanımlayan, anlatım üslubundan çok ‘yazarın kendini en dolaysız biçimde ifşa etme’ biçimiydi.’’ (s.119)

“Yani Şuci Tsuşima -Dazai’nin gerçek adı- Osamu Dazai’nin halka açık edebi karakterini yarattı ve ardından bu edebi karakterin hayat hikayesini veya destanını yazmaya koyuldu.’’ (s.120)

“Yasadışı komünist aktivitelere katılımı yüzünden sorgulanan, bir intihara azmettiricilikten soruşturulan, birden çok sefer intihara kalkışan, önde gelen edebi kişilerle yakıcı münakaşalara karışan, alkol ve uyuşturucu bağımlısı olan ve çeşitli metreslerle ilişkiler yaşayan Dazai kendisini halkın huzuruna çıkaran skandallar yarattı. Bu yüzden yazıları onları ‘değişik şekilde’ sunsa bile ister istemez hayatındaki gerçeklerle iç içe. (s.120)

“Şuci bir Ginza kafede henüz tanıştığı bir garson olan Tanabe Şimeko (1912-1930) ile birlikte intihara kalkıştı. Romanda olduğu gibi Şimeko öldü fakat Şuci kurtarıldı.’’ (s.122)

“Tıpkı Yoşiko’nun “saf ve masum güveni” bir gecede “pis, sarı lağım suyu”na dönüştüğünde Yozo’nun umudunu yitirdiği gibi Şuci, Hatsuyo’nun evlendiğini düşündüğü “saf” deneyimsiz kız olmadığını keşfetti.’’ (s.123)

“1936’nın sonlarına doğru ilaca olan bağımlılığını kırmak için bir aylığına bir akıl hastanesine yatırıldı. O hastanede kalırken Hatsuyo, Şuci’ni arkadaşlarından biriyle bir ilişki yaşadı. Şuci 1937’de bun öğrendiğinde o ve Hatsuyo bir kaplıcaya gitti ve Carmotin kullanarak birlikte intihara kalkıştı. Girişim başarısız oldu v bundan kısa bir süre sonra çift ayrıldı.’’ (s.123)

“Elbette, İnsanlığımı Yitirirken’ de savaşın bahsi sadece kapanışta -o dönemin kentli okuyucularına çok tanıdık gelecek bir sahnede- günlüklerin “kâşifi” hem bir arkadaşıyla buluşmak hem de ailesine götürmek için bulunması zor yiyecekler aramak üzere Funabaşi’ye doğru yola çıktığında görünür.’’ (s.125)

“Beklenileceği üzere eleştirmenler ve araştırmacılar Dazai’nin edebiyatında Şuci’nin ölümü için cevaplar aradı. “Neden öldü? Bu bilmecenin anahtarı kuşkusuz ilk eserinden İnsanlığımı Yitirirken’e kadarki yazılarında gizli bulunacaktır,” diye yazdı bir araştırmacı. Lyons, Dazai’nin yazılarını uzatılmış bir intihar notu olarak görüyor. “İnsanlığımı Yitirirken’in tamamlanmasıyla,” diyor, “bu not da son buldu. Bir sonraki adım için hiçbir söz yoktu. İntihar notu son bulmuştu.” (s.125)

“Zihinsel ve fiziksel açıdan sağlıklı olmadığı ve kendini kişisel hayatındaki çeşitli kaçamaklarla bir köşeye sıkıştırdığı ortada fakat bu yeni bir şey değil. Ne de olsa Şuci yetişkin hayatının çoğunluğunda o ya da bu çeşit skandallara karışmıştı. Gerçekten kendini o edebi karakter Osamu Dazai’nin “destanı”nı tamamladığı için mi öldürmüştü?’’ (s.125)

“Yozo “…ciddi olduğumda görmezden geliniyordum ve sadece… soytarılık ve üçkağıtçılık yaptığımda kelimelerim doğruluk hissi taşıyor gibi görünüyordu” diyor.’’ (s.127)

“Yani, anlamanın ve anlaşılmanın imkansızlığını.’’ (s.128)

  • 1
    alk_lad_m
    Alkışladım
  • 1
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
Paylaş
İlginizi Çekebilir
Altın Işık - Ziya Gökalp

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir