Geçen zamanı irdelediğimizde Alacakaranlık efsanesi sağlam bir seriye dönüştü ve onlarca fana sahip oldu; kitabı çok başarılıydı ama yazarı 4. kitaptan sonra çıkan bazı sorunlar yüzünden daha yazmamaya karar vermişti; biz de filmlere odaklanmıştık. Beklenti yüksekti çünkü başarılı bir yapıtın sinema uyarlamasını izleyecektik; ilk filmden itibaren beklenti artmaya da devam ediyordu. Özellikle bu tip başarılı yapıtların filmleri hep eleştirilmeye yüz tutmuştur; yok kısa olmuş da, yok bu kitap da yoktu da bilmem ne: çok komik eleştiriler geliyordu bazen… Sinema ile yazı dünyası birbirini tamamlasa da farklı kulvarlar; sinema da yönetmenin gördüğü açıdan olaya bakarız ama kitap okurken öyle değil: her okuyan farklı bir bakış açısından, hayal gücünden geçirirdi kelimeleri… Bunları neden mi yazıyorum? Serinin bu filmine gelen eleştiriler yüzünden…
Filmi sinemada izlemek istemedim; çünkü serinin 4. kitabının ilk bölümü cinsel bir çok öğe içeriyordu ve ben kan, heyecan beklerken şehvetle hareket eden başrol oyuncularını izlemek istemiyordum: zaten kitabını okurken yeterince kafamızda canlanmıştı olay. :) Bu ve benzeri sebepler yüzünden sinemada izleme fırsatını kendi elimle ittim; zaten gidenlerde pek memnun ayrılmışa benzemiyordu. :) Ki kitabı okuyan biri olarak, sadece filmlerini bilenlere de filme gitmemelerini önermiştim. :) Ama ülkemizde yaklaşık 1 milyon 400 bin kişi filmi sinemada izlemiş. :) Bu da filmin ne kadar fanının olduğunu gösterir nitelikte; ayrıca 100 milyon dolarlık bir bütçe ile çekilen serinin bu filmi yaklaşık 1 e 3 kazandırmış yapımcısına… Bunları neden mi yazıyorum? Çünkü filme çok aşırı tepkiler olduğu için…
Gelelim tepkileri değerlendirmeye; filmin çok boş, heyecansız olduğunu söyleyen çok kişi vardı: eminim kitabı okumadıklarından bunu söylüyorlar. 4. kitap çok dolu doluydu ve süprizlere açık bir kitaptı. Bu kitabı tek başına bir film olarak çekmek bana göre de haksızlık olurdu; bu yüzden yapımcıyı aldığı bu kritik karardan dolayı kutluyorum ki kazanan da kendisi oldu. Beklentiyi karşılamamış olabilir fakat kitabı sinemaya aktarırken bu yaşanılanları hızlı bir şekilde yansıtmak da mümkün olmazdı diye düşünüyorum. Ki son filmi izledikten sonra da bu eleştirenlerin ‘keşke son bölüm biraz daha uzun olsaydı’ diyeceklerine eminim. :)
Bu ilk bölümde; wampirlerden çok, bir bebeği nasıl kurtarabiliriz telaşını izleyeceğiz. Zaten film vampir filminden çok aile filmine döndü bu bölümde diyebiliriz. Filmin müzikleri gerçekten çok başarılı; yönetmen bu konuda iyi işler yapıyor denebilir. Oyunculuklar ise; sanırım vampirler mermer gibi oldukları için çok donuk ve sıradan. Ara sıra yapılan mızmızlanmalar, donuk bakışlar, sıradan sırıtışlar… Yani nasıl desem? Filmin en çok fanı olan oyuncusunu edward olsa da, filmi ayakta tutan bella ve jacob desem yanlış olmaz herhalde.
Bu bölümde bellanın evlenişini, balayında geçirdikleri süreyi ve hamile iken yaşananları izleyeceğiz; jacob’un sürüsü ile olan sorununa son noktayı koyması ile asıl düşmanların çocuk sonrası hamlelerinin ne olabileceğini de göreceğiz. Filmde akılda kalan en önemli sahnelerden biri de Jacob’un mühürlendiği an; zaten forumlarda vs. okuduğum üzere en çok beğenilen sahne de bu.
Kısaca; çok da başarılı bir yapım olmasa da kitabın asıl heyecanını tutturmak ve adrenalin yüklü, hızlı ve bol ekşınlı geçecek son bölümü öncesi izleyiciyi hazırlamak, o arada yaşananları ekrana yansıtmak adına güzel bir pazarlama taktiği ile başarılı yönetmen/başarısız oyunculuklar ekseninde ortaya çıkmış bir film diyebiliriz. Daha çok bayanların izleyeceğini düşündüğüm ( evlilik, gözyaşı, bebek vs. ), liseli filmi havasında bir tadı olan yapım olmuş. Ben bu bölümü fazla önemsemeden son filme konsantre olması taraftarıyım. :)
Benim puanım 10 üzerinden 6.
İyi seyirler. :)