Guy Ritchie adını her ne kadar Snatch / Kapışma filmi ile duyursa da; sinema dünyasında daha eski bir geçmişe sahip ve ortaya çok önemli işler çıkartıyor. Son olarak Alaaddin filmi ile her ne kadar animasyon dünyasına adım atmaya kalktı ama neyse ki özüne döndü ve The Gentlemen filmi ile ortaya güzel bir mafya hikayesi çıkardı; kadro zaten müthiş. Hatta bazı sinema tutkunu arkadaşlarım “bunlar yellense izlenir” dediği türden bir kadro. Yönetmenliğini, senaryosunu, yapımcılığını Guy Ritchie’nin üstlendiği yapımı gelin birlikte dibine kadar eleştirelim.
The Gentlemen Sinekritik
The Gentlemen, bir mafya filmi mi? Evet, bir bakıma: Çünkü kurduğu suç imparatorluğunu bırakmak isteyen Mickey adındaki fakir doğan, zengin olan İskoç lider, işlerini devretmek için ünlü bir milyarder ile anlaşır ancak paranın ne kadar kıymetli olduğunu bilen bu iki insan arasındaki zeki oyunlar sonucunda ortaya türlü entrikalar çıkar ve tabii ki aksiyon, kovalamaca, diyaloglar… Güzel bir yapım.
The Gentlemen ülkemizde de aynı isimle yayınlandı: Colin Farrell gibi oyuncular barındıran güçlü bir kadroya sahip. Eddie Marsan’ın Big Dave karakteri tam üstüne oturmuş diyebilirim, gördüğümde tokatlayasım var! Oyuncular gerçekten nokta atışı seçilmiş ve performansları da üst seviyede. Burada Guy’un etkisi yadsınamaz: kadroyu çok iyi şekillendirerek vintage hissi oluşturan arkaplanı ve usta kullanılan kadraj etkisiyle hikayeyi farklı bir şekilde anlatmış, kendine has karakterlere müziklerinde katılmasıyla ortaya izlenesi bir yapım çıkmış diyebiliriz. Muhtemelen devam filmi de gelecek gibi, daha ne olsun?
Filmin en büyük handikapı, beyazperdede yayınlanmaya başladığı dönemde Corona virüsünün ortaya çıkması sonrası sinemaların kapanması nedeniyle beklediği ilgiyi gişede elde edememesi olsa gerek. Çünkü Ülkemizde 1 hafta yayında kaldı ve yaklaşık 25 bin kişi tarafından izlenebildi, daha sonrasında sinemalar kapandı. Sonrasında da kendini Netflix gibi platformlarda buldu. Bu film platformlarında beklenen ilginin yüksek olduğunu söyleyelim.
Sonuç olarak yönetmen Guy Ritchie filmi o kadar farklı farklı anlatıyor ki sanki ortada bir video klip var ve bu klibi aslında başkası çekmiş, bir pazarlık var sanki başka biri çekmiş gibi… Benzer film tavsiyesi arayanlara ise geçen yıl vizyona giren Luc Besson’un “Anna” filmini tavsiye edebilirim.
Aksiyonu, diyalogları, hikayeyi anlatış şekli ve ters köşeleri ile pişman olmayacağınız yapımlardan biri. İyi seyirler.