3

Pehlivaaan, pehlivan…
İşte meydan, işte pehlivan
İki yiğit çıkmış meydane
İkisi de birbirinden merdane.
Alta düştüm diye erinme
Üste çıktım diye sevinme
Pirimiz, üstadımız Hazreti Hamza
Peygamberimiz Muhammed Mustafa
Allah Alaaaah, illâllah
Alkışlarla diyelim maşallah…

Dünyaya ” Türk gibi kuvvetli ” sözünü söyleten Koca yusuf, aslen bulgaristan doğumlu. Osmanlı topraklarından Şumnu’da 1858 yıllarında dünyaya gelmiş bu cihan pehlivanı deliorman türklerinden olup, dedeleri gibi pehlivanlığa devam etmiştir. 16 yaşında başladığı yağlı güreşi önce Şumnulu İsmail Pehlivan’dan, daha sonra Kel İsmail’den öğrenmiş. Bu bahsedilen isimlerde zamanının en iyi pehlivanları. Aliço’dan sonra gença yaşlarında Kırkpınar başpehlivanı oldu. Aliço, öyle yabana atılır bir pehlivan değildi: sultanın pehlivanı idi. Kel Aliço lakabıyla ünlenen bu pehlivan, 27 yıl kırkpınar da pehlivanlık yapan biri idi. Onunla yaptığı maç berabere bitmişti fakat başpehlivan olarak ondan ünvanı almıştı, koca yusuf. Sonrasında aliço’nun 18 yıllık çırağı adalı halil’i, hergeleci ibrahim’i, kantarcı halil’i, şumnulu rüstem’i, çolak mümin’i yenmişti. Bunlar zamanının adı duyulmuş pehlivanları idi. Bunların hepsiyle müsabakalar yaptı ve üstünlüğünü daima ispat etti.

Kendi kendini yetiştirmesi de bir başka özelliğidir. Yusuf, koca koca kütükleri kaldırmakta, bu kütükleri kucağına alarak taşımaktadır. Her gün yüksek dağlara inip çıkan, koşan, temiz havayı ciğerlerine dolduran Yusuf, duvar idmanı yapmakta, çamur yoğurarak parmaklarını ve bileklerini kuvvetlendirmektedir.

Başpehlivanlardan kurtdereli, koca yusuf’un gücünü şöyle anlatır:

Koca Yusuf güreşte elini insanın omzuna dayadığı zaman hiç bir el esnemesi hissedilmez. İnsan ne kadar güçlü olsa elin gene kendine göre bir esnemesi vardır. Halbuki o elini dayayınca sanırsın ki insanın omuzuna bir hatal direği dayadılar. Hem de bu dayanan direği sanki arkadan bir lokomotif itiyor… “

Rivayetler o dur ki; onu hayatı boyunca tek yenen kişi Çolak Mümin’miş. Bu konuda kesin bir bilgi yok, dediğimiz gibi: rivayet. Fakat bu rivayete göre bu maçtan sonra çolak mümin bir daha spor yapamamış.

Koca Yusuf, 1897 yılında bir fransız tüccar tarafından paris’e gitti. Bu davetin arkasında ise, ünlü fransız güreşçi Joseph Doublier‘in olduğu söylenir. Davet etmesindeki amaç ise çok ilginç: Joseph , rakibi Sabes’e 1884 yılında yenilince onu yenecek bir güreşçi bulmak ümidiyle türkiye ye gelir. Aradığı kişiler onu memnun etmez; Türk’ün gücünü dünyaya duyurmak isteyen Koca Yusuf’ta böylelikle fransa yoluna koyulur. İlk maçında Sabes’e minderi dar eder ( 5 saniye de tuş ettiği söylenir ) ve adını avrupa’da da duyurur. Koca Yusuf, minder kurallarını ilk olarak işte paristeki bu maçlarda öğrendi; ki bu yüzden kendisi hakkında ilk grekomen türk güreşçisi olduğu söylenir. Pariste 3 yıl kalır, bu dönemde güreştiği ve döneminin önemli sporcuları olan Olsen, Pons, Fournier’i yendi. Gambier, Raul, Rum güreşçi Antonio Pierri ve İngiliz güreşçi Tom Cannon’u da yendikten sonra Avrupa’da rakip bulamaz hale geldi. Paris’te bir sirkte, Türk güreşçi Hergeleci Mahmut Pehlivan (İbrahim Mahmut) ile yaptığı ancak polis müdahalesi ile durdurulabilen karşılaşma, gelmiş geçmiş en acımasız güreş karşılaşması olarak hatırlanır.

Onun hakkında bir kaç ilginç anektod yazmak gerekirse;

Yusufun rakiplerini nasıl yendiğini anlamaya bile vakit bulamayan seyirciler güreşlerin uzatılmasını istemektedirler. Yusuf ise böyle bir teklifi şiddetle reddetmektedir. Menejerleri Yusuftan yavaş güreşmesini rica ederler. Yusuf bu teklifi kabul eder. Fakat Yusuf rakipleriyle bir-iki dakika oynadıktan sonra kâfi bulmakta ve sırtlarım yere vurmaktadır. Çaresiz kalan organizatörler Yusufun karşısına peş peşe iki güreşçi çıkarırlar ve iki güreşçinin yirmi dakika dayanması halinde büyük para vadederler. Ne varki Yusuf kendisiyle peş peşe güreşen Gambier ve Raul gibi meşhur güreşçileri de yirmi dakika dolmadan tuş yapıverir.

Avrupalı organizatörler, bu müthiş pehlivanı ancak bir Müslüman pehlivanının yenebileceğine kanaat getirerek Türkiye’den Hergeleci İbrahim’i getirirler.

Fransa’da karşı karşıya gelen Koca Yusuf la Hergeleci Avrupalıları hayrette bırakan müthiş bir güreş sergilerler. Anlaşmalarına göre güreş Türkiye’deki gibi serbest ve kıran kırana olacaktır.

Güreş süratle devam ederken Yusuf, Hergeleci’ye boyunduruk takar, Hergelecinin burnundan kan akmağa başlar. Telaşlanan hakemler güreşi durdurup Hergeleci’ye bir şikayeti olup olmadığını sorarlar. Şaşıran Hergeleci burnundan devamlı akan kana aldırış etmeksizin; “Neden ola ki? İşte pekâla güreşip duruyoruz.” der.

Oynaş güreşe alışmış Avrupalıların şaşkın bakışları arasında bir nara savuran Koca Yusuf bu defa Hergeleciyi Kurt kapanına alır. Hergeleci’nin boğulduğunu zanneden seyirciler telaşlanırlar, kadınlar bağrışmayâ, ağlaşmaya başlar. Jüri heyeti ayrılmalarını ister. Yusuf aldırış etmez. Birkaç kişi Yusufu çeker yine de ayıramazlar. Bu defa sopalarla, bastonlarla Yusufun sırtına, kafasına vurmağa başlarlar. Netice’de ayrılan pehlivanlar berabere ilan edilir. Her iki pehlivanımız da neticeden memnun değildir. Yusuf;

“Ne güzel güreşiyorduk” derken Hergeleci;

“Bizde erkek güleşir, kadın ağlar; ama asla güreşi bırakın demez.” ifadeleriyle kırgınlığını ortaya koymaktadır.

Fransızlar Yusufu yendirmek için Amerika’dan zincirkıran lakaplı Leitner’i getirtirler. Ne var ki Yusuf Leitner’i de kısa zamanda tuş ediverir.

Fransa’da karşısına çıkacak rakip bulamayan Yusuf sıkılmağa başlar. Onu en fazla organizatörlerin davranışları üzmektedir. Yusufun paraya pula metelik vermediğini bilen organizatörler onun sırtından büyük servetler elde ederken Yusuf a çok az pay vermektedirler. Yusuf buna da aldırış etmez. Fakat inancına göz dikilmesi Yusuf u çileden çıkarır.

Güreşirken tesettüre riayet eden ve diz kapaklarını örten şortla güreş tutan Yusuf hususi hayatında da dinî inançlarına son derece bağlıdır. Namazlarını düzenli olarak kılmaktadır. Yemeklerinin piştiği kaplarda daha önce domuz yağı ve etiyle yemek pişmiş olması ihtimalini göz önünde bulunduran Yusuf önceden bu kaplan iyice yıkatmakta ve yemeklerin pişmesine bizzat nezaret etmektedir.

Yusufun sırtından para kazanan Fransız Doublier sırf Yusufun inancıyla alay etmek için bir gün yemeğine domuz eti karıştırır. Bunu farkeden Yusuf, Doublier’i haklamak ister. Durumu farkeden Fransız kaçar. Ahlaksızlıktan tiksinen Yusuf, hele inancına karşı yapılan bu hakarete tahammül edemiyerek yapılan bütün teklifleri reddederek Fransa’da güreş yapmak istemez. Yusufun davranışları hayretle karşılanmaktadır. İngiliz Torna Cannon, “Meğer sizin Yusufun ahlakı da gövdesinin kuvveti kadar yamanmış” demektedir.

Şanı bütün dünyaya yayılan Koca Yusuf’a amerikalı organizatörler tarafından amerika turnesi teklifi yapıldı. Amerika tarafından yapılan bu daveti kabul eden Koca Yusuf, 1898 yılında Amerika’ya gitti. İlk menajeri de William Brady oldu. Bu ülkede yaptığı 33 karşılaşmada yendiği sporcular arasında George Bothner, Ewan Lewis, Dan McLeod, Tom Jenkins vardır. Şikago’da bir karşılaşmada dünya şampiyonu Evan Lewis’i üst üste iki defa yendikten sonra yurda dönmeye karar verdi. Yaptığı güreşlerde yenilmemesi ve heybeti dolayısıyla ABD’de kendisine The Terrible Turk (Korkunç Türk) ünvanı verilmiştir. Fakat ABD de yaptığı müsabakalar içerisinde en dikkat çeken ve sansasyonel olaylara neden olan maçlarını Ernest Roeber ile yapmıştır. İlk maçta rakibini ringten dışarı attığı için seyirciler tarafından linç edilmek ister, ikinci maçlarında ise çıkan olaylar neticesinde müsabakanın yapıldığı opera evi bir daha maç yapılmamak üzere kapatılır. Fakat kazandığı maçlar neticesinde dünyaca meşhur olmuştur.

Amerikan gazetelerinde Koca Yusuf hakkında yazılanlar ise;

“Güreş âleminin İskender’i, Napolyon’u geldi”

diyen Amerikan basını Yusuf tan şöyle bahsetmektedir:

“Tırnağının ucuna kadar namuslu bir adam ve ne miktar olursa olsun para onu satın alıp cambazlık yaptıramaz.”

“Bizim sporculara pek tuhaf gelecek bir gerçek var. Bu Türk paraya hiç önem vermiyor.”

“Yusuf geldi. Güreş etmek istiyor ve isteğinde gayet samimi. Parasını da yatırdı. Gelgelelim karşısına çıkacak Amerikalı bulunmuyor. Bundan çıkan mânâ bizimkilerin müthiş ziyaretçinin kuvvetinden ürktükleridir.”

“Müthiş Türk Yusuf, maçlarını Nev York’a gelmeden evvel ayarlamadığı ve güreş etmek istediğini uluorta söylediği için hata etmiştir. Böyle bir açıklama Amerikalı güreşçileri paniğe uğratmak için kâfiydi. Anlaşıldığına göre, şimdiye kadar şampiyonuz diye poz veren adamlar, Türk bu memlekette kaldıkça meydana çıkmayacaklar.”

Amerika da yaşadıkları ise Türk’ün dünyaya gücünü göstermektedir.

Yusufun karşısına çıkacak güreşçi bulamayan organizatörler nihayet akıllarınca bir çare bulurlar. Yusufun karşısına peş peşe beş güreşçi çıkacaktır. Ne var ki, Yusuf birincisinin sırtını yere serince diğer dört güreşçi, mindere çıkmaktan vazgeçerek organizatörleri hayal kırıklığına uğratırlar.

Bir diğer çare olarak Yusuf a beş dakika dayanana yüz dolar vaadedilir. Bu da netice vermez. Çünkü hiçbir güreşçi Yusufun karşısında beş dakika dayanamamaktadır.

Yusufun Amerika’daki meşhur güreşlerinden birisi de John F.Mc.Cormick ile yaptığı güreştir. Anlaşmaya göre Yusuf Mc.Cormick’i bir saat içerisinde üç defa tuş yapacak, yapamadığı takdirde mağlup sayılacaktır. Güreş başladıktan yedi dakika sonra Yusuf üç tuşu da yapmıştır…

1898’de Amerika’da fırtına gibi esen Yusuf Amerika turuna çıkar ve her gittiği yerde rakiplerini perişan eder. Zaman olur 41 derece ateşle güreşir.

Yusuf kendisine meydan okuyan ve esip savuran Rum Heraklides’i perişan eder. Rumla yaptığı güreşlerin birincisinde 47 saniyede, ikincisinde ise 23 saniyede tuş yaparak Rum’un mağrur burnunu yere sürter.

Koca Yusuf, Türkiye’ye dönmek üzere New York’tan 2 temmuz 1898 cumartesi günü ayrıldı. Fransız bandralı ” La bourgogne ” transsatlantiği Atlas okyanusunda, 4 Temmuz 1898 pazartesi günü sabahı sis içerisinde giderken, İrlanda bandıralı bir yelkenli ile ( bazı kaynaklarda ingiltere bayraklı bir şileble çarpıştığı da yazıyor ) çarpıştı ve 20 dakika içinde battı. Kazadan kurtulabilenlerden bazılarının anlattığına göre Koca Yusuf, kadın, yaşlı ve çocukların sallara binmelerine bizzat yardımcı olmuş ve beklemiştir. Kendisi de bir sala tutunup binerken ağırlığından dolayı batacağı hissine kapılanlar ellerini bıçak darbeleriyle kesip binmesine mani olarak onu ölüme terk etmişlerdir. Bir rivayete göre ise üzerindeki altın keseler ağırlık ettiğinden batmasına göz yumulduğu söylenir. Ki ben bu konuya pek inanmıyorum.

Gemi batarken yaşananlar ise ilginçtir ve benim düşüncemi doğrulamaktadır:

Geminin battığını gören Yusuf abdest alarak iki rekat namaz kılar. Daha sonra bir filikaya binmek üzere denize atlar. Ne var ki can telaşına düşen tayfalar ve yolcular Yusufun binmesiyle filikanın batacağından ürkerek onun filikaya binmesini engellerler. Engellemelere rağmen bu isteğine karşı koyulamayacak Yusuf, arkasında onu büyük bir heyecan ile çağıran bayani görünce yardım istediğini anlar ve bayan ile beraber gider. Geminin büyük bir metal parçasınin altında kalan cocuğu gören Yusuf zor da olsa çocuğu kurtarır, kurtarır ama kendisi öyle bir duruma gelir ki kaldırdığı parçayı bıraktığı anda ölüme kendi eliyle gidecek duruma gelir. Bunun üzerine “Bırakırsam intihar etmiş olrum” düşüncesi ile dayanabildiği son noktaya kadar dayanir.Bunun üzerine Yusuf 5 Haziran 1898’de boğularak ruhunu Rahmân’a teslim eder.

Koca Yusuf’un cesedinin Atlas Okyanusu’nda kaybolduğu sanılmaktadır. Ancak şair Sunay Akın’ın Önce Çocuklar ve Kadınlar adlı kitabının “Okyanusa Yenilen Güreşçi” başlıklı bölümünde Azor Adaları’nda mezarının bulunduğu iddiasına yer verilmiştir. Kaza sonrasında civar adalara vuran gemi yolculara ait 20 cesetten pek heybetli değişik kılıklı olanının Koca Yusuf olabileceğini iddia eden yazar, cesedin adadaki kilisenin mezarlığına defnedildiğini belirtmiştir.

Ben bunları ajandama yazarken, bir kaç sayfadan faydalandım bir de tabii ki wikipedia’dan… Onun hayatını bu kadar kısa anlatmama rağmen, tekrar okurken göz önüme getirdiğim sahneler ne müthiş… Yıllarca rocky filmlerini izleyen bizlerin elinde ne güzel bir malzeme varmış… Tarihimizde bir çok karakterden ne güzel filmler çekebilirmişiz… Bunu geçtim, bize insanlık dersi veren yabancıların kendi insanımıza yaptıklarına bakın…

Ben hükümetin yerinde olsam, koca yusuf’un belirtilen yerdeki mezarını açarak dna kontrolü yapmaya çalışır, eğer bu rivayet doğruysa cesedini türkiyede bir yere gömerdim, hatta burası da kırkpınar güreşlerinin yapıldığı edirne olurdu. Güzelde bir türbe… yakışmaz mıydı bizlere?

Bu arada belirteyim, Koca Yusuf zamanında yayımlanan bir çok romanda yer aldı. Dönemin yukarda saydığım ünlü sporcularının yanına Olsen, Pons, Fournier, Gambier, Raul, Rum güreşçi Antonio Pierri ve İngiliz güreşçi Tom Cannon ile karşılaştı ve galip geldi.

Cihan pehlivanı, 1.88 boyuyla tüm dünyaya meydan okuyan, göğsümüzü kabartan, her şeyi hak eden bu osmanlı evladının mekanı cennet olsun.

Reaksiyonunu Göster!
  • 0
    alk_
    Alkış
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
  • 1
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    _z_c_
    Üzücü
  • 0
    _a_rd_m
    Şaşırdım
  • 0
    k_zd_m
    Kızdım
Paylaş
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (3)

  1. güzel bir yazı olmuş

  2. Merhaba,

    teşekkür ederim; onu bilmiyordum güzel bir anektod olmuş. :)

  3. üstadım çok beğendim, elinize sağlık.
    bir yerde okumuştum… hatırlayamıyorum; koca yusuf için o pehlivan eğer denizin 1000mt dibine de gitti ise kesinlikle yüzüstü yatıyordur demiş…..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir