Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah adlı kitap, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından ilk baskısı 1990 yılında yapılan, elimde 2023 tarihli 4. baskısı yer alan, yaklaşık 70 sayfalık tarihi bir eser. Prof. Dr. Ali SEVİM tarafından kaleme alınarak Türk Tarih Kurumu Yayınları etiketiyle raflarda yerini bulan eseri kitap sitelerinde ben bu yazıyı hazırlarken 10 TL gibi çok uygun bir fiyata bulabiliyordunuz. Sizlere tavsiyem bu tip eserleri Türk Tarih Kurumu’nun resmi mağazasından satın almanız…
İngilizce başlık olarak Kutalmışoğlu Süleymanşah the Conqueror of Anatolia ifadesini kullanan kitap, 4 bölümden oluşuyor. Önsöz ve giriş kısmı dışında son sayfada soy kütüğü de şekil olarak paylaşılmış; ayrıca kronoloji cetvelinin yanında bibliyografya ve dizin ile de zenginleştirilmiş. Ayrıca eserin sonunda kitapta anlatılan yerlerin/kalelerin siyah – beyaz fotoğrafları yer alıyor.
Ali SEVİM, Ankara’da Orta çağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanı ve Türk Tarih Kurumu Asli üyesi olarak görev yapan, alanında önemli bir isim: önsöz kısmını 1990 yılında kaleme almış. Yazar, kitabın ana karakteri olan Süleymanşah hakkında “… Hattâ onun, Bizans başkenti İstanbul’u da alıp Rumeli yakasına geçerek fetihlerini orada da sürdürmeyi plânlamış olması mümkündür.” (s. VII) ifadesini kullanıyor. Tarihimiz açısından önemli bir isim ki yine yazar şu önemli cümleleri ana karakterimiz olan Süleymanşah için kuruyor:
“Genel bir sonuç olarak belirtmek yerinde olur ki, Türkiye Selçuklu Devleti’nin ilk hükümdarı olan Kutalmışoğlu Süleymanşah’ın sahip olduğu Türklük bilinci, büyük azmi ve bitip tükenmeyen mücadeleleri sonucunda, Türk ve Dünya tarihi bakımından büyük önem taşıyan Anadolu, bir Türk yurdu, bir Türkiye haline getirilmiştir.” (s. VIII)
Anadolu’nun Kurucu Ruhu: Kutalmışoğlu Süleymanşah’ın Mirası
Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah adlı kitapta yazar, Süleymanşah’ın hayat hikayesini bir akademisyen titizliği ile kısa ve basit bir şekilde okuyucuya aktarmak isterken, kronolojik sıralamaya uygun bir şekilde dönemin şartlarını, öncesini ve sonrasını da anlatarak ilerliyor ve tarihi açıdan birçok yan bilgiyle bizlere yansıtıyor. Bu bilgileri okurken, bazılarını ilk defa duyduğum, bazılarını da konuyu anlamak için önemli gördüğüm cümlelerin altını çizerek, yazımın sonuna ekledim.
Anlatılan dönemi okurken, yaşananlara rağmen Süleymanşah’ın Anadolu’da siyasi birliği kurmak adına neler yaptığını anlıyoruz: isyanlar, ailesinin ve babasının hayatını kaybetmesi, saltanat kavgaları gibi olaylar gerçekten tarihin akışı içerisinde önemli etkilere neden olmuş, o günleri anlama adına okuyucuya anlamlı yollar göstermiştir.
Örneğin belki birçoğumuz Anadolu Selçukluların tek başına devlet olduğunu hala düşünüyor olabiliriz ama yazar “Süleymanşah’ın kurduğu Türkiye Selçuklu Devleti’nin kendi adına para bastırıp hutbe okutmuş olmasının tespit edilemeyişi sebebiyle, hukuki bakımdan Büyük Selçuklu İmparatorluğu’na (Sultan Melikşah’a) tâbi bir devlet olduğu görünmektedir. Ayrıca Süleymanşah’ın özellikle İslâm kaynaklarında, her vesileyle sultan Melikşah’a tâbi olduğunu ifade ettiği hususunda, açık ve kesin kayıtlar yer almaktadır.” (s. 30) ifadeleriyle bunun yanlış bir bilgi olduğunu bizlere hatırlatıyor diyebiliriz.
Neden Kutalmışoğlu Süleymanşah’ı Bugün Yeniden Okumalıyız?
Yanlış bilinen bir şey de (bunu teyit edecek araştırmayı yapamadım, bilgim de yok, ayrıca kitapta/metinde 1990 yılından sonra herhangi bir güncelleme yapıldığına dair bir ifade de yok) Süleymanşah’ın mezarı konusu… Yazar bu konuda şu ifadeyi kullanıyor: “Süleymanşah’ın bugün hala Türk mezarı (Mezar-ı Türk) adıyla anılan Câber’deki mezarda yatmakta olduğu rivayeti, ilgili güvenilir kaynaklardaki bilgilere göre, kesinlik kazanmamaktadır.” (s. 40). Yani aslında bu mezarlık, Süleymanşah’ın değil ve aktarılanlardan anladığım birkaç tarihi olay birbirine girdiğinden, bugün böyle bir inanış devam ediyor. Ancak yazarın çok net ifadelerle bunu yalanladığını söylemek mümkün.

Eserde gözüme çarpan imla hataları da yer alıyordu. Cümleye küçük harfle başlama (örneğin s. 38, ayrıca ile), noktadan sonra boşluk bırakmama (örneğin s. 39, çok ile) gibi hatalar akıcı okumayı etkilemeyecek türdendi ancak bazı kelimeleri yazarken ki hatalar okuyunun gözüne değen, akıcılığı etkileyen hatalardı.
Bunları şöyle söyleyebiliriz: Taürkmenler yerine Türkmenler, Msul yerine Musul, Diyarakır yerine Diyarbakır (s.2), görevlendirdir yerine görevlendirdi (s. 6), uratıldığı yerine uğratıldığı (s. 9), elidiğini yerine edildiğini (s. 11), doğlur yerine doğru (s. 17), yönetimin yerine yönetimi (s. 19), durumundan yerine durumunda (s. 22), göndermise de yerine göndermişse de (s. 23), salhip yerine sahip (s. 27), ortaçağlar yerine Orta Çağ, sükeymahşah yerine Süleymanşah (s. 34 ve 40), yazılmıtır yerine yazılmıştır (s. 35), olduğnu yerine olduğunu (s. 36), blirtilmekle yerine belirtilmekle (s. 40) kullanması gerekirdi.
Bu hatalar bizlere kitabın 4 baskı görmesine rağmen herhangi bir düzenleme yapılmadığını gösteriyor. Türk Tarih Kurumu gibi bir kurumun bu konuda daha dikkatli olmasını beklerdim.
Son tahlilde…
Kutalmışoğlu Süleymanşah’ın tarih sahnesindeki yerini genel detaylarıyla keşfetmek ve Selçuklu rüyasının nasıl gerçeğe dönüştüğüne tanıklık etmek için konuya meraklıların okuması gereken, ufak ama çok bilginin bulunduğu bir eserdi diyebilirim. Güncellenmemiş olması ve bazı imla hataları her ne kadar göze olumsuz çarpsa da Anadolu’nun fethindeki destansı mücadeleyi ve kurucu iradeyi anlama adına okunabilir diye düşünüyorum.
Bu arada, evet, Süleymanşah bitişik yazılıyor: kitap boyunca hep böyle kullanıldı. Ben de kitaba uygun kullandım.
Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah adlı kitapta altını çizdiğim bazı cümleler:
“Gazneli sultan Mesud’un tahta geçmesinde büyük rol oynayan ve kaynaklarda Balhan, Irak ve Nâvekiyye adlarıyla anılan Türkmenlerin, onun ihanetine uğramaları sebebiyle Boğa, Göktaş, Dana, Oğuzoğlu, Mansur, Anasıoğlu vs. gibi beylerin yönetimleri altında Horasan’dan batıya hareket ettiler.” (s. 2)
“Sultan Tuğrul’un ölümünden (Eylül 1063) sonra Büyük Selçuklu devleti sultanı olan Alp Arslan, Kutalmış’ın isyanını bastırıp onu bertaraf ederek ülke içinde birlik ve huzuru sağlamayı başardı.” (s. 6)
“Adını Hz. Muhammed’in amcası Abbas’tan alan Abbasîler, Büyük Zap Suyu savaşından (Ocak 750) sonra Emevî hâkimiyetini yıkarak Abbasi Halifeliğini kurdular. İlk halife Ebulabbas Saffah’dan sonra yerine geçen kardeşi Mansur, (754-775), devletin başkentini Bağdat’a nakletti, böylece halifeliğin doğuya yönelmesini sağladı. Mansur, halifeliği şiddetle sarsan iç sorunları İran asıllı Bermekoğullarının yardımıyla büyük ölçüde çözümleyerek ülkeye, huzur ve sükûnu getirdi.” (s. 15)
“… Bedrülcemalî, halifeyi şiddetle baskı altında bulunduran ve kendisinin Mısır’a gelme sebebini anlamakta geç kalmış Türk, Berberi ve Sudanlı emirlerin hepsini bir gecede öldürtmek suretiyle …” (s. 18)
“… Selçuklu Devleti’nin adını aldığı Selçuk Bey’in Arslan (İsrail), Mikâil, Yusuf ve Musa (İnanç) adlarında dört oğlu vardı.” (s. 21)
“… devlet kurulduktan bir süre sonra Kutalmış ve kardeşi Resultekin, babalarının Selçuklu ailesinin başkanı (yabgu) bulunmuş olması sebebiyle, devlet yönetimine hâkim olan Tuğrul ve Çağrı beylere karşı saltanat mücadelesine giriştiler. … fakat Sultan Tuğrul’un ölümünden (Eylül 1063) sonra Büyük Selçuklu Devleti sultanı olan Alp Arslan, oğulları Mansur, Süleyman ve kardeşi Resultekin ile birlikte başkent Rey’e yürüyüp sultanlığını ilan eden Kutalmış’ı Girdkûh kalesi yörelerinde, kesin bir yenilgiye uğrattı (1063/64). Kutalmış savaş alanından kaçarken atından düşerek ağır bir şekilde yaralandıktan bir süre sonra öldü. Cenazesi sultan Tuğrul’un gömüldüğü Rey kentinden toprağa verildi. Kardeşi Resultekin ile oğulları Mansur, Süleyman ve diğer bazı emirler sultan Alp Arslan tarafından tutsak alındılar.” (s. 21-22)
“… Bu sıralarda o, Mısır Fatımîlerine isyan ile bağımsız bir yönetim kuran Trablusşam hâkimi Şii inançlı Ebû Talib İbn Ammar’a bir elçiyle başvurup ‘yeni fethetmiş olduğu şehirler için kadı ve hatip göndermesini’ istedi.” (s. 31)
“Süleymanşah, şehirde Kawasyana kilisesini camiye çevirtti; 17 Aralık 1084 Cuma günü, bu camide 110 müezzin tarafından okunan ezandan sonra çok kalabalık bir cemaatle Cuma namazı kılındı.” (s. 34)
“… Antakya Kapısı’ndaki Deyrülmülk’de, bakır bir at üzerinde, yine ok torbalarıyla birlikte bakırdan yapılmış yedi Türkmen askerini tasvir eden bir Türk tılsımının bulunduğunu …” (s. 35)
İyi okumalar.
