Kitap İncelemesi: Off The Record
  1. Anasayfa
  2. Kişisel Yazılarım

Kitap İncelemesi: Off The Record

0

Off The Record aslında bir habercilik terimi. Uzun zamandır ülkemizde gazetecilik yapan Yavuz Donat’ın ünlü simalarla yaşadığı olayların bir araya getirildiği kitabın da ismi aynı zamanda. Kitapta Gazeteci / Yazar Şebnem Bursalı tarafından sorulan sorulara gazeteci Yavuz Donat tarafından verilen cevaplar yer alır. Biyografi – Söyleşi / Röportaj türünde olan kitapta Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi ülkemiz için önemli sayılabilecek dönemlerde gazetecilik yapan Yavuz Donat’ın dönemi anlatan anıları yer alıyor. Yaklaşık 360 sayfa olan kitabın elimde 5. baskısı yer almaktadır.

Türk gazeteciliğinde önemli bir yere sahip olduğu söylenen Yavuz Donat, meslek hayatı boyunca sırasıyla Akşam, Tercüman, Meydan, Milliyet ve Sabah gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı ve halen Sabah gazetesinde yazmaya devam etmektedir (ben bu yazıyı yazdığım tarih olan 10 Ekim itibariyle Sabah gazetesinde kanseri yendiğiyle ilgili bir yazısı yayımlanmıştır). Elli yılı aşkın gazetecilik serüveninde tabii ki birçok anı biriktirdi. Bu kitap vesilesiyle belkide bir çoğunu ilk kez okuyacağımız anıları yazar / gazeteci Şebnem Bursalı’ya anlattı ve o da kaleme aldı. Böylece ortaya kendi deyimleriyle Off The Record bir kitap çıktı. Kitap içindekiler kısmında “Hikayem böyle başladı, 1970’ler, 1980’ler, 12 Eylül sonrası, Süleyman Demirel, Demokrasiye Dönüş, Özal’lı yıllar, Siyasi yasaklar kalkıyor, 1990’lar, 2000’ler” olarak 10 bölümde anlatılmıştır. Bu arada kitapta bazı tarihi belgelerinde yer aldığını ekleyeyim.

Off The Record Kitap İncelemesi

Off The Record yukarıda söylediğim gibi bir gazetecilik terimi. İki gazetecinin bir araya gelerek oluşturdukları bu kitabın isminin de olması güzel bir seçim. Biliyorsunuz, bu terim aslında “sadece bil, sana anlatıyorum ama sır olarak kalsın, başkasına anlatma” demeyi ifade eder. Gazeteciler bunu iyi bilir. Yani bu terimle ifade edilebilecek her türlü bilgi ve anı zamana ve mekana bağlı kalmaksızın anlatılanda kalır, başkasına anlatılmaz. Gazeteciliğin en anlamlı terimlerinden biridir bu. Haber kaynağının, gazeteciye kayda almaması koşulu ile açıkladığı bilgidir. Ancak bu kitapta bu terime uyulmadı, her şey okuyucuya olduğu gibi anlatıldı, terimin anlamı yerine getirilmedi, hatta ben de kitaptan bilgiler paylaşacak daha fazla yayılmasına katkı sağladım belki de. Bu yüzden değişik bir kitap ismi tercihi olmuş diyebilirim.

Kitapta yazarın geçmişte çektirdiği özel veya siyasilerle birlikte olan fotoğraflarına da siyah beyaz da olsa yer verilmiş. Zaten o dönemler siyah beyaz değil mi? :) Bunun yanında anlattığı veya sorulan sorulara verdiği cevaplar, anılar ayrı bir başlık ile paylaşılmış ve bir düzen oluşturulmaya çalışılmış. Gazeteciliği döneminde karış karış Anadolu’yu gezdiğinden o dönem ile günümüzün karşılaştırmasını da yapmış. Anadolu insanının önemini bir kaç kez dile getirmiş: “Anadolu insanının kokusundan rahatsız olmayacaksın. Ona tepeden bakmayacaksın. Kucaklayacaksın.” (s. 43). Tabii bu gezileri sonucunda gördüğü eksiklikleri de dile getirmiş: “Çakırbeyli’de bir Adnan Menderes müzesi yok. Büyük eksik ve ayıp.” (s. 52). Görüştüğü veya röportaj yaptığı siyasi dostlarına da akıl vermekten geri kalmamış: “Alkışlar sizi aldatmasın. Önemli olan fırtınalı günde yanınızda kaç kişinin kalacağı…” (s. 55).

Off The Record kitap kapağı bu şekilde. Arka kapaktaki cümle ise tam "Şebnem Bursalı" cümleleri.
Off The Record kitap kapağı bu şekilde. Arka kapaktaki cümle ise tam “Şebnem Bursalı” cümleleri.

Yavuz Donat’ın darbe dönemini eleştirmesine rağmen darbeyi yapan Kenan Evren ile çekilmiş, güldüğü iki fotoğrafa da kitapta yer verilmiş. Neden güler ki bir gazeteci böyle bir fotoğrafta? Ona anlam veremedim. Kenan Evren’in hakkında söylediği şu sözden de hoşlanmışa benziyordu ki bence aslında hoşlanılacak bir söz değildi: “Yazılarında istihbarat var. Ham istihbarat. Kimin, nerede, ne yaptığını senden öğreniyoruz. Sana bir şey yapmıyorsak biraz da bu yüzden” (s. 103). O dönem yaşananlara rağmen bazı olumsuz tiplere – başta Kenan Evren olmak üzere – içten içe hayranlık duyduğunu düşündüren anılar, sözler kullanması kitabın en olumsuz yanlarıydı diyebilirim. Hepsi önemli isimler ancak ülkemiz için zor zamanlarda yanlış isimlerle birlikte olması dikkatimi çekti. Döneminde yaşanan onca sıkıntıya rağmen halinden memnun olduğu izlenimine kapıldım.

Oldukça fazla siyasi anekdot, fıkra, anlamlı sözler var

Kitapta özellikle Süleyman Demirel bölümünde oldukça fıkra aktarılmış. Bunlardan bir tanesi de Demirel ile evde otururken ünlü siyasetçinin anlattığı fıkra: “Kaplumbağa Hacca gitmeye niyet etmiş. Yola çıkmış. Sormuşlar: ‘- Sen bu çarpık ayaklarla hacca kadar gidebilecek misin? ‘- Gideceğim gitmesine de, geçtiğim bazı köylerde mahallenin veletleri beni ters çeviriyorlar. Debeleniyorum. Zaman kaybediyorum.” Demirel işte bu fıkrayı anlatıp ekledi: Türkiye demokrasiyi başaracak başarmasına ama darbeler, müdahaleler, muhtıralar zaman kaybettiriyor.” (s. 121).

Çok güzel anekdotlar ile ders niteliğinde hatıraların yer aldığı kitapta, yakın siyasi tarihe, Yavuz Donat’ın meslek hayatına ve özel yaşamına dair bilinmeyenlere de yer verilmiş. Dönemi yakından tanıyan ve neredeyse tüm siyasilerin özel hayat alanına kadar giren Yavuz Donat’ın ağzından bu bilgileri okumak, gerçekten zevkliydi. Yavuz DONAT birçok siyasi ile yakın ilişkilerde bulunmuş, sofralarında oturmuş, evlerine misafir olmuş. Bundan dolayı yakın siyasi tarihe ilgi duyanlar için merak uyandırıcı ve akıcı bir kitap. Bu arada kitabın son sayfasında yazar Şebnem Bursalı’nın kitap hakkında tek sayfalık düşünceleri ve teşekkürleri yer alıyor. Arka kapak yazısının da tamamen Şebnem hanımın elinden çıktığı çok belli. İyi okumalar.

Kitapta Altını Çizdiğim Önemli Cümleler:

“1939, İstanbul’da Cumhuriyet Bayramı kutlama programı. CHP müfettişi protokolde rektörün, dekanın, savcının, hakimin, vali muavinlerinin önünde.” (s. 27).

“20 Ocak 1921’de Meclis’e bir kanun teklifi veriliyor. Tezviratın önlenmesi veya yasaklanmasına dair. Yani 1921’in sorunu dedikodu. 1939’un sorunu dedikodu. Bugün yine aynı sorun yok mu?” (s. 29).

“Demirel: – Türkiye gibi ülkelerde iki şey husumet çeker: Para ve itibar.” (s. 127)

“Demirel: – Siyaset iddiası ve inancı olan insanın işi.” (s. 141).

“… Günün birinde genç bir Hristiyan din değiştirmiş. Yeni Müslüman günde beş vakit namaz kılar, ramazanda oruç tutarmış. Yıllar geçmiş. Sonradan Müslüman olan köylü yaşlanmış. Hastalanmış. Ölmek üzereymiş. Bu sırada uzaktaki kiliseden çan sesleri gelince… Ölüm döşeğindeki ihtiyar ‘Şanlı Kilise’ demiş. Ve can vermiş. Süleyman Bey bu fıkrayı anlattı ve ‘Adam Müslüman olmuş olmasına ama’ diye devam etti, ‘tam olamamış. Hala kalbinin derinliğinde eski iz duruyor. Çan sesini duyunca heyecanlanıyor. Aklı hala Hristiyanlıkta. Kilisede.’ Süleyman Demirel durduk yerde, laf olsun diye fıkra anlatmazdı. Fıkrayı mutlaka bir yere, bir olaya, bir gelişmeye bağlardı. Bu fıkrayı da bağladı: ‘Bazı aydınlar var. Sabah akşam demokrasinin erdemini anlatırlar. Ama darbe, muhtıra, siyasete müdahale sözünü duyunca hemen heyecanlanırlar. Zira kalplerinin derinliğinde hala darbe özlemi var.” (s. 152).

“Demirel: – Benim bir yabancı başbakan veya bakanla yaptığım görüşmeyi devletim bilmeli. Neler konuştuğum devletimin arşivine girmeli.” (s. 167).

“Demirel: Siyaset işte budur. Protestocuyu azarlamamak. Ve Protestocuya kendini alkışlatmak.” (s. 170).

“Başbakanın örtülü ödeneği var. Bununla ilgili belgeler her ay imha edilir. … 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Başbakan Adnan Menderes, örtülü ödenek harcamalarından dolayı Yassıada’da yargılandı. Mahkum oldu. Demirel de ileride ne olur, ne olmaz diye bu belgelerin birer kopyasını dosyaladı.” (s. 176).

“Özal: Demokrasi, çuvalı patlatmadan kamyondan indirmektir. Demirel: Lafın tamamı eşşeğe söylenir.” (s. 227).

“CHP Genel Sekreteri Adnan Keskin’den Meral Akşener’e: Teslime hanımın beslemesi ve okey kraliçesi. Adnan Keskin’den Tansu Çiller – Meral Akşener ikilisine: Yalı gülü ile yaban bülbülü.” (s. 339).

“Demirel: Siyasette iki şey önemlidir; nezaket ve güven. Siyaset nezaket işi olduğu kadar, birbirine itimat etmek işidir de.” (s. 352).

“Demirel: Eğer zirveye tırmanmak istiyorsan koşacaksın. Terleyeceksin. Öyle armut piş ağzıma düş olmaz.” (s. 355).

  • 0
    alk_lad_m
    Alkışladım
  • 3
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
Paylaş
İlginizi Çekebilir
Öğrencilik İşte..

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir