Birinci Meclis ve 23 Nisan kutlamaları

ankara-meclisinin-duali-acilisi2

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu meclisi olarak kabul edilen Birinci Dönem Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplandı. Bundan tam 97 yıl önce Hacı Bayram-ı Veli camiinde kılınan Cuma namazına müteakip kuran tilaveti, dualar ve tekbirler eşliğinde açıldı. Açılışla ilgili ender fotoğraflardan birinde Mustafa Kemal’in ellerini açmış, dualara eşlik ettiği sahne tarihin tozlu raflarında kendine yer buldu. İlk meclisin duvarında Kuran-ı Kerim’den Şura 38. ayetin yer aldığı ( “Onlar işlerini istişare ile yürütürler” ) bir tablo yer almaktadır.  Yani laikliğin daha icat edilmediği dönemler; ne kadar güzel değil mi? Türkiye’nin kaderini belirleyen bu mecliste yer alan bu çoğulcu ve milli ruh iyi irdelenmeli her zaman… Ne yazık ki yazılı tarihimiz buna izin vermez, adeta “bayram” hüviyetinde bir etkinlikle perde olur. Fakat buna rağmen ilk meclisin bu çoğulcu ve milli ruhu bugünün diline tercüme olabilir, anayasal reformlarımıza rehberlij edebilir. Etmelidir de…

23 Nisan 1920’de açılan birinci meclis her ne kadar Cumhuriyetin ilk meclisi olarak kabul edilse de gerçek bu şekilde değil; çünkü 1 Nisan 1923 tarihinde feshedilmiş, 15 Nisan 1923’de de son oturumunu yapan bu meclis hakkında bilinenler/anlatılanların dışında kalan gerçekler ne yazık ki “kutlama” yapacak kadar hoş şeyler değil. Nedense ilk meclisin 23 Nisan’da açıldığı anlatılır ve “kutlanır” ama neden dağıtıldığı ve feshedildiği üzerinde pek durulmaz. Gelin bu konuyu biraz açalım.

Birinci Meclisin açılışından bir görüntü ( 23 Nisan 1920 )

23 NİSAN 1920’DE KURULAN MECLİS

İlk meclis bir ihtilal meclisidir ve olağanüstü yetkilere sahiptir. Mustafa Kemal, hem devletin hem yürütmenin başıdır; aynı zamanda Meclis Başkanlığı görevini de üstlenmiştir. Meclis üyelerinin yarısından fazlasının en az 2 dil bildiğini söylemem gerek; bu meclisin oluşumda Mustafa Kemal’in Temsil Heyeti Başkanı sıfatıyla 19 Mart’ta yayınladığı genelde etkili olmuş ve Ankara’da toplanmıştır. Söz konusu genelde her ne kadar seçim kanununa ve o zamana kadar geçerli olan 1876 anayasasına uygun olmasa da olağanüstü bir dönemin yaşanıyor olması nedeniyle “gerekli” olmuş bir genelgedir. Meclisin açılışında Mustafa Kemal’in yapmış olduğu konuşmada “Meclis-i alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürd değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı İslamiyyedir, samimi mecmuadır.” sözlerini bugün ki CHP yönetimine sabah akşam okutmak, ezberletmek ve uygulatmak gerekir diye düşünüyorum.

Birinci Meclis’in iki ayrı önemi var; birincisi Osmanlı’yı kağıt üstünde de bitiren meclis olması ve milli mücadeleyi yöneten/yönlendiren meclis olması… Üyeleri arasında daha çok son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ından çok sayıda mebus yer alıyordu. (Seçimlerin o dönem yapılamaması ve olağanüstü koşullar bunda etken) Birinci Meclis’in Meclis başkanlığı için yapılan seçimde çok ilginç bir sonuç ortaya çıkar: Mustafa Kemal ile birlikte yarışa katılan Son Osmanlı Meclisi Mebusan’ı başkanı Celalleddin Arif Bey, seçimi 1 oy farkla kaybeder. Bunun tam tersi: Mustafa Kemal bu kritik seçimi 1 oy farkla kazanır! Yaptığı tek inkilap “Saltanatın kaldırılması” olan ilk mecliste yer alan çoğulculuğa, çok sesliliğe ve fikri ifade hürriyetine Cumhuriyet’imizin herhangi bir döneminde asla ulaşılamamıştır. 1. dönem milletvekillerinin 288’i yüksek öğrenim görmüş, 94’ü orta öğrenim mezunu kişilerden oluşmaktaydı. Meslek dağılımı şu şekildeydi: 162 serbest meslek, 133 devlet memuru, 54 asker, 32 din adamı, 30 aşiret reisi, 7 teknik eleman, 16 sağlık görevlisi, 2 Reji görevlisi.

2. GRUBUN LİDERİ ALİ ŞÜKRÜ BEY, MUSTAFA KEMAL’İN MUHAFIZI TARAFINDAN ÖLDÜRÜLDÜ

Milletvekillerinden bazılarının ölüm nedeni hala muamma: Ali Şükrü Bey 27 Mart 1923’de aniden ortadan kaybolmuş, 3 gün sonra cesedi bulunabilmiştir. Topal Osman tarafından öldürüldüğü söylenir ki bu şahsın Mustafa Kemal’in muhafızı olduğunu hatırlatalım. Ahmet Kekeç’in tabiri ile bu faili meçhul cinayet tamamen çözülememiş, tetikçiden öteye gidilememiştir; kaldı ki Topal Osman’da öldürülmüştür. Kazım Karabekir’in hatıralarında – ki Uğur Mumcu tarafından kaleme alınmıştır – Mustafa Kemal’in muhalif Ali Şükrü Bey’e tahammül edemediği ve Ali Şükrü Bey’e ait Tan gazetesinin yakıp yıkılmasını emrettiği sözlerine yer verilir. ALi Şükrü Bey’in siyasi duruşu hakkında Ahmet Demirel tarafından kaleme alınan “Ali Şükrü Bey’in Tan Gazetesi” adlı çalışmasını okumanızı tavsiye ederim.

MUSTAFA KEMAL’E KARŞI MUHALİFLERİN EN FAZLA OLDUĞU MECLİSTİR

Birinci Meclis konusunda sıkça tartışılan bir konu da, Mustafa Kemal’in bu meclisi kendine hep engel olarak görmesi gerçeği… Mustafa Kemal, yapacağı birçok inkilabı ilk meclisle değil, ikinci ve üçüncü meclisle yapmıştır. Bunda etkenlerden biri olağanüstü koşullar gösterilse de; çok seslilik ve Cumhuriyet karşıtı olanların sayısının fazlaca olması da bana göre önemli bir etkendir. İlk meclisin feshedilme gerekçelerinden bir tanesi Lozan’ın kabul edilmemesi ve mecliste bulunan 2. grup lideri Ali Şükrü Bey’in (Mezarı Trabzon’da Boztepe’de bulunur, mutlaka gidip, görün)  öldürülmesi gösterilebilir. Bir diğer etkende – yine tarihçiler arasında hala tartışılır – Mustafa Kemal’in başında olduğu 1. grubun, mecliste çoğunluğu 2. gruba kaptırarak muhalif konumuna geçmesi olmuştur. Çoğunluk muhalif kanada kaptırılınca, sahada kazanılan savaşın Lozan’da kaybedilmesine sebebiyet verecek olan Lozan Antlaşması’nın meclisten geçmesi de zora girmiştir; bu yüzden bu meclisin feshedildiği gerçeği önümüzde yatmaktadır. Bu açıdan bakıldığında ilk meclisin Cumhuriyet’in ilk meclisi olduğunu söylemek doğru olmuyor; kaldı ki bu “ilk meclis” tanımının yapılmasına rağmen söz konusu meclis görevdeyken Cumhuriyet kurulmamıştı. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde böyle bir meclisin Mustafa Kemal tarafından istenmediğini söylemek de doğru olur. Keza İsmet İnönü hatıralarında Milli Mücadele devam ederken Mustafa Kemal’in meclisi kapatmak istediğini, kendisinin buna engel olduğunu söylediğini hatırlatalım. ‘Hatıralar’ adlı kitabın 107. sayfasında İnönü “1921 yılının sonlarında M.Kemal’in meclisi kapatma konusunda fikrini kendisine yazdığını” söyler. (Bu arada bir ekleme: Bu meclis M. Kemal’e Başkomutan yetkisini vermiştir.)

HATIRAT VE ANILARDA ANLATILAN GERÇEKLER

Meclisi tamamen kapatma fikrinden kısa dönemde vazgeçtiği görülen Mustafa Kemal, yeni bir meclisle yoluna devam etmek ister fakat bu meclisin bir özelliği olmalı: muhalif kanattan kurtulmalıdır. Tartışmalı suikast ve ölümlerden sonra yeni meclis ancak kurulacaktır. Dönemin gazetecilerinden İsmail Habip Sevük tarafından kaleme alınan “Atatürk İçin” adlı kitabın 274. sayfasında Mustafa Kemal’in meclis feshetmek yerine meclisi yenilemek fikrine kapıldığını ve durumu “kız gibi bir meclis oluşturmak istiyorum” sözleriyle ifade ettiğini sözlerine yer verilir. Ünlü edebiyatçılarımızdan Halide Edip Adıvar’ın “Türkün Ateşle İmtihanı” adlı kitabında Mustafa Kemal’in kendisine muhalif olanlara karşı tahammül edemediğini ve onların linç edilmeye layık olduklarını söylediği anısına yer verilir. Adıvar söz konusu anısını yazdığı kitabında muhalif kesimden isim veremez ama bu isimlerin Ali Şükrü Bey ile Hüseyin Avni olduğu tarihçiler tarafından tahmin edilir. İki ismin de suikaste kurban gittiği ve halen daha bu olayların çözülemediği belirtelim.

MUSTAFA KEMAL’İN ENGELLEMELERİNE RAĞMEN 2 KİŞİ MECLİSE GİREBİLMİŞTİ

15 Nisan 1923’te son kez toplanan ilk meclisin neler yaşadığının kısa bir özeti bu aslında; üstünde uzun uzadıya düşünmek gerekiyor. 16 Nisan’da Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanan seçim komitesi, tüm üyelerini Mustafa Kemal’in belirlediği yeni liste ile seçime gider. O dönemde adının açıklanmasını istemeyen biri Tevhid-i Efkar adlı gazeteye verdiği demeçte tüm adayların Mustafa Kemal tarafından belirlendiğini, kimsenin kendi adına bu işe girmediğini söylediği sözlerini kullanır. Kaldı ki seçim komitesinin ilk toplantısında Mustafa Kemal’in “vekillerin seçimini bana bırakın” benzeri cümleler kurduğu yine başka bir hatıratta aktarılır. Hatta Mustafa Kemal’in komite toplantısında “ben muhalif istemiyorum” cümlesini kurduğu söylenir ki; durumu en iyi özetleyen cümle bu herhalde… Mustafa Kemal tarafından pasifize edilen Kazım Karabekir – ki kendisi bazı tarihçiler tarafından Milli Mücadeleyi başlatan kişi olarak söylenir – hatıralarında seçim kurulunun belirlediği kişiler dışında 2 kişinin milletvekili olduğunu söyler: bunlardan bir tanesi de Zeki Kadirbeyoğlu’dur. Mahir İz’in “Yılların İzi” adlı kitabında Zeki Bey’in nasıl meclise seçildiği ve milletvekilliğinin nasıl “işkenceye” döndürüldüğü uzun uzadıya anlatılır, meraklısına okumasını tavsiye ederim. Fakat kısaca özet geçmek gerekirse; Jandarma zoruyla seçim komitesinin belirlediği ismi seçmek isteyen Mustafa Kemal halkın kararlı tutumu karşısında geri adım atar ve Zeki Bey’in seçilmesine mani olmaktan vazgeçer.

İLK MECLİS TARTIŞMALI LOZAN ANTLAŞMASINI KABUL EDEN MECLİS DEĞİL

İlk meclis, dedik ya, çok sesli ve herkesin fikrini açıkça söylediği, milli mücadelenin yönetildiği olağanüstü bir meclistir. İkinci mecliste ilk mecliste yer alan 2. gruptan (yani ilk başta muhalif olan gruptan) kimsenin olmaması manidardır. Artık Lozan’ı kabul edecek “kız gibi meclis” tanımına yaklaşılmıştır ve halen daha tartışmalara neden olan Lozan Antlaşması ne yazık ki aynı zamanda Cumhuriyetimizi de kuran ikinci meclis tarafından kabul edilir. İkinci mecliste yer alan Mustafa Kemal’in milli mücadele dönemindeki silah arkadaşları muhalif kanatta yer alır. Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi isimler muhalif kanatta yer alır. Bunların kurduğu parti Şeyh Said ve Mustafa Kemal’e suikast olayları bahane edilerek kapatılır. Kaldı ki bu iki olayın halen daha tarihçiler tarafından tartışıldığı ve arkasının tam olarak çözülemediğini belirtelim. Peşi sıra parti, dernek, gazete kapatmalar da gelir… İkinci mecliste de muhaliflerle muhatap olan Mustafa Kemal, kız gibi meclis isteğine 3. meclis ile tamamen kavuşur. 1927 tarihli bu yeni meclisin bugün hala hayatımızda geçerliliği olan birçok inkilabın arkasındaki meclis olduğunu hatırlatalım.

Lafı fazla uzattık. 23 Nisan birinci meclisle özdeşleşen bir tanımı var; ilk meclisin kuruluşunu kutluyoruz ve bugünün çocuklara armağan edildiği dogma bilgiyi ezberliyoruz. Ama işin gerçeği böyle değil ne yazık ki; 23 Nisan 1927’de Himaye-i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu) tarafından başlatılan “23 Nisan Çocuk Bayramı” kutlamalarına Mustafa Kemal’in 1-2 defa katıldığı iddiası ciddiyetini koruyor. Böylelikle “bir efsaneye” dönüşen tabir, gerçekliğini yitiriyor. Kaldı ki ilk meclisin Cumhuriyet ile alakası olmadığı ve bir geçiş dönemi meclisi olduğu da ortada… 104 yaşında hayata gözlerini yuman Nuriye İdil’in hatıralarında 1922 yılında “her sene dünyanın her yerinden çocukları davet edeceğim, onlarla birlikte oynayın, kaynaşın” ifadelerini kendisine çocukken kullandığını söylediğini de buraya ekleyelim.

Velhasıl…

23 Nisan bizler için iki şeyi ifade etmeli; 23 Nisan 1920 de Ankara’da açılıp milletin kaderine el koyarak Kurtuluş savaşı ile ülkemizi işgallerden kurtarıp sonrada ülkemizi Cumhuriyet rejimine geçiren meclisin Ankara’da açılışını kutlamak ilk yapacağımız şey olmalı. İkincisi ise Çocukların bayramını kutlamak olmalı… Bu ikisi aynı şey değil; tarihi gerçekliği ile değerlendirmek gerekiyor. Çocuk bayramının, ilk meclisin yaşadıklarına perde olması önemli bir sorun olarak göze çarpıyor. Fakat burada da dikkat edilmesi gerekenler var: hani diyorlar ya “tüm dünya çocuklarına armağan edildi” diye… Evet, öyle olsun; bu gayet güzel bir şey… Ama Arakan’da, Filistin’de, Mymamar’da, Suriye’de, Irak’da ölen binlerce çocuk var. Bunlar için “duyarlı” davranmadıktan sonra, böyle bir günü kutlamanın ne anlamı var ki? Söze değil, icraata bakalım biz…

Konu her ne kadar Mustafa Kemal etrafında değerlendirilmiş gibi gözükse de herkes için Mustafa Kemal farklı bir sima gibi gözükebilir; Taha Akyol’un “Ama Hangi Atatürk” adlı kitabında Mustafa Kemal’in baş dostunun Lenin olduğu yazılıdır. Attila İlhan’ın “Gazi”si de elbette solcudur ama daha “Asyalıdır”. Necmettin Erbakan ise “Atatürk yaşasaydı o da Refah Partili olurdu” sözleri bilinir. Peki, hangisi gerçek Mustafa Kemal? İşte burası kişiden kişiye değişiyor… Bu yüzden ben şuraya yine Mustafa Kemal’in bir sözünü ekleyeyim: “Tarihini bilmeyen millet yok olmaya mahkumdur.”

O yüzden öncelikle tarihimizi iyi bilecek, sonrasında düşünecek ve fikir üreteceğiz. Her şey yazılı tarihin dediği gibi değil, efsanelerde yaşamıyoruz ve biz bu milletin bir ferdiyiz. Bir fikri yanlış gerekçelerle ve yanlış zeminde savunan bir tarafgir o fikre aleyhtarından muhtemelen daha fazla zarar verir. Bu yüzden okumak, araştırmak, olabildiğince objektif bir şekilde olayı değerlendirmek zorundayız.

Ben bu yazımda ilk meclis tanımının eksik yapıldığı, yanlış anlatıldığı üzerine durmaya çalıştım; bunun yanında 23 Nisan bayramının bu ilk meclisle bağlantılı kutlanmasının da yanlış olduğunu düşünüyorum. Tarihi gerçekler dışında “yazılı tarih” ile hareket eden çocukların, gençlerin gerçeklerle yüzleşmesi gerek… Yoksa böyle bir günün tüm dünya çocukları adına kutlanmasının önüne engel olmak istemiyorum. Her halükarda bu konu araştırılmaya – derinlemesine – konu olacak bir konu ve öte – beriden ezber cümlelerle ifade edilecek kadar basit, sıradan olaylar silsilesine sahip değil.

 

Yazı gezinmesi

Mobil sürümden çık