Kızıl Veba, pandemi döneminde alıp bir türlü başlayamadığım, fırsatını bulduğum ilk an okuma fırsatı elde ettiğim, batının “kıyamet sonrası senaryolar” diye adlandırdığı alanda yazılmış, 68 sayfalık, güzel bir dünya klasiğidir. Ünlü Amerikalı yazar Jack London tarafından kaleme alınan eser, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından okuyucuyla buluşturuldu. İlk baskısını bu yayınevinden 2020 yılında yapan eserin Amerika’da ilk olarak 1912 yılında yayımlandığını söylesem, şaşırırdınız değil mi? Daha çok şaşıracaksınız ancak ben size elimde 16. baskısı olan bu eserin, ülkemizde de en çok satanlar listesinde her daim yer aldığını, internet üzerinden korsan yayın Pdf’lerinin sıkça paylaşıldığını aktararak yazıma devam edeyim.
Amerika’da ilk olarak The Scarlet Plague adıyla yayımlanan eseri dilimize Levent Cinemre çevirmiş. Modern Klasikler Dizisinden yayımlanan Kızıl Veba adlı eserde Granser, Edwin, Hu-Hu ve Tanşandudak arasında geçenler anlatılıyor. Aynı zamanda İngiliz edebiyat profesörü olan Granser kitapta kendinden “O günlerde ben Profesör Smith idim, Profesör James Howard Smith” (s. 18) şeklinde bahsediyor.
Kızıl Veba: Bir Salgın Hikayesinden Çok Daha Fazlası
Kızıl Veba yukarıda da belirttiğim gibi ilk defa 1912 yılında yayımlanmış olup, 2012 yılında dünyayı saran “Kızıl Veba” isimli hastalığın uygar toplumu nasıl yok ettiğini ve bunların yansımasını anlatmaya çalışıyor. Kitabın baş karakteri Profesör Smith yani Granser, salgından sonra oluşan ilkel yaşamı görmüş son kişi ve aynı zamanda kitaptaki anlatıcı olarak karşımıza çıkıyor. Kitaptaki yaşamın 2073 yılı olduğunu Granser’in “Beşinci Morgan’ın Patronlar Kurulu tarafından Amerika Birleşik Devletler Başkanı atandığı yıl. Bu para, basılan son paralardan olmalı çünkü 2013 yılında Kızıl Ölüm geldi. Tanrım! Tanrım! Bir düşün! Bunlar altmış yıl önce oldu ve dünyada o yılları gören bir tek ben kaldım.” (s. 4) sözlerinden anlıyoruz.
İşte bu yıllarda, artık son zamanlarını yaşayan Granser torunlarına kendi uygar toplumunu, yaşadığı dönemi, vebadan öncesini anlatsa da çocuklara hiç görmedikleri medeniyet anlamsız geliyor ve dünya aslında kendini bir anlamda tekrar ediyor… Granser’in ağzından karakterleri ve dönemi “… ‘Geçici düzenler köpükler gibi uçar gider’ ya, bizim o şanlı, o muazzam uygarlığımız da köpükler gibi uçtu gitti işte. Ben, Granser, yorgun, yaşlı bir adamım. Santa Rosa Kabilesi’ne mensubum. O kabileden kız aldım. Oğullarım Şoförler, Sacramentolular, Palo Altolular kabilelerinden kız aldılar, kızlarımsa oralara gelin gittiler. Mesela sen Tavşandudak, Şoförlerdensin. Edwin, sen Sacramentolulardansın. Hu-Hu, sen ise Palo Altolulardansın.” (s. 20) sözlerinden tanıyor ve anlıyoruz.

Kızıl Veba adlı kitapta değinilen bir konu da veba sonrası oluşan yeni dünyada batıl inançlar ve umut tacirlerinin yer alması! Yalancı, doktor bozması tiplerin peydah olup insanları aslı astarı olmayan şeylerle kandırıp, onların korkularından beslenmeleri durumu bizlere, günümüz açısından, çok tanıdık geldi değil mi?! İnsanoğlu işte… Değişmiyor. Roman da bile!
Kızıl Veba adlı kitapta Granser çocuklara, Kızıl Veba’nın gelişini ve nedenlerini anlatırken “Yiyecek bulmak daha kolay olduğu için insan sayısı artıyor, sayısı artan insanlar daha büyük sayılarda toplu halde yaşıyor, insanlar daha kalabalık yaşadıkça yeni yeni mikroplar çıkıp salgın hastalıklara neden oluyordu. Aslında önemli uyarılar vardı. 1929 gibi erken bir tarihte Soldervetski, bakteriyologlara, bildikleri tüm mikroplardan bin kat daha ölümcül olan, yüz milyonlarca, hatta milyarlarca kişiyi etkileyebilecek yeni bir mikroba karşı savunmasız oldukları uyarısında bulundu.” (s. 22) sözlerini kullanıyor. Buradaki ünlü bilginin gerçek bir kişi olmadığını, 1929 yılının yazar tarafından hayal edildiğini belirteyim. Zaten kitabı ilginç kılan kısımlardan biri de bu…
London’ın Mesajı: Kızıl Veba, Sadece Bir Salgın Hikayesi Değil
Kızıl Veba kitabının bence en önemli yanı, gerçek adı John Griffith Chaney olan yazar Jack London’ın romanı yazdığı dönemden yüz yıl sonrasını çok iyi analiz eden güçlü bir hayal gücüne sahip olmasıdır. Anlattığı distopik dünyanın bir benzerini pandemi döneminde yaşayan bizler, onun günümüzü ne kadar yakından tahmin ettiğini, özellikle kitaptaki şu ifadelerden net bir şekilde anlayabiliyoruz: “2010 nüfus sayımına göre dünyada sekiz milyar insan yaşıyordu. … 2000 yılındaysa Avrupa’da yaşayan insanların sayısı 1,5 milyar oldu.” (s. 16).
Çevirmen de bizim gibi bu şaşırtıcı tespitleri görmüş olacak ki; kitabın son kısmına eklediği “Çevirmenden ilgisine notlar” başlığı altında, kitapta yer alan kimi konu ve sözler hakkında açıklamaları bizlerle paylaşıyor. Bir önceki paragrafta bahsettiğim tespite yönelik “… Ancak Jack London’ın elinizdeki romanı yazarken esinlendiği büyük bir salgın yoktu. 1900’lerin ilk yıllarında San Francisco’da yüz küsur kişinin etkilendiği küçük bir veba salgını görülmüştü. Dünyada yirmi milyon, ABD’ de ise 700 bine yakın insanın ölümüne neden olan İspanyol Gribi, 1918’de, yani Jack London bu kitabı yazdıktan sekiz yıl sonra çıkmıştır.” (s. 67) sözleri ile aslında benim yukarıda söylediklerimi de onaylamış oluyor.
Yine benzer şekilde yazarın hastalık konusundaki distopik dünyasını kurgularken ünlü bilim adamlarından da yararlandığını çevirmen şu sözlerle dile getiriyor: “Louis Pastew; Robert Koch gibi mikrobiyolojinin uluslararası öncülerinin veya ABD’ deki bilimcilerin çalışmaları konusunda okumalar yaptığı, tanıdığı bilim insanlarından bilgi aldığı, romanda ilgili yerlerden anlaşılıyor.” (s. 68).
İnsanlığın Çöküşü ve Yeni Bir Başlangıç: Kızıl Veba’nın Ardından
Kızıl Veba adlı kitabı okurken bazı kelimelerin altını çizmiştim; örneğin Cliff House ve Collie cinsi köpek gibi… Cliff House ve Collie cinsi köpek, Jack London’ın Kızıl Veba romanında eski medeniyetin yıkımını ve ilkel hayata dönüşü simgeler: San Francisco kıyısında yer alan Cliff House, veba öncesi dönemde (2013’ten önce) refahın, kalabalığın ve toplumsal düzenin sembolü olan lüks bir eğlence merkeziydi; romanın geçtiği 2073’te ise Dede’nin (Granser) torunlarına anlattığı, artık kurtların gezindiği bir harabeye dönüşmüştür.
Benzer şekilde, Collie cinsi köpek de evcilliğin ve bilginin kaybını gösterir; zeki çoban köpeği olan bu ırkın soyları, veba sonrası dünyada evcilleşme bağını yitirmiş, sadece kurtları andıran vahşi bir görünüme bürünmüştür, böylece her iki unsur da, insanlığın teknoloji ve kültürle kurduğu medeniyet katmanının bir salgınla ne kadar hızla yok olabileceğinin ve doğaya teslim olabileceğinin kanıtı olarak işlev görür.
Kızıl Veba kitabını bir bütün halinde değerlendirdiğimizde; yazarın edebi diline, akıcılığına, hikayedeki zevke diyecek bir şey yok: gerçek bir hikâye gibi, güzel kurgulanmış, kısa bir kitap. Pandemi gibi bir dönemi yaşadığımız için, çoğu şeyler bize tanıdık da geliyor zaten… Sosyal medyadan öğrendiğim kadarıyla kitabın esin kaynağı Edgar Allan Poe tarafından kaleme alınan Kızıl Ölümün Maskesi kitabıymış ki okumadığım için karşılaştırma yapamıyorum. Stephen King tarafından yazılan Mahşer kitabı da Kızıl Veba’dan etkilenerek oluşturulduğunu öğrendim. En başta demiştik ya: batının kıyamet sonrası senaryoları konusundaki ilk ve etkili eserlerden biri.
Velhasıl…
Pandemi gibi bir süreç yaşadık. Şu an ilk zamanlarda olduğu kadar korkutmuyor bizi değil mi koronavirüs? Fakat salgınların öngörülemez durumlarını farklı bir kurguyla dinlemek ürpertiyor. Kızıl Veba zamanında da tıpkı pandemi sürecindeki gibi sahneler var. Kendini hiçe sayan kahramanlar, sağlıkçılar olduğu kadar benciller, çıkarcılar ve açgözlüler de var. Başka salgın hastalıklar görmeden yaşayacağımız bir dünya hayaliyle…
İyi okumalar.