Teravih namazı gerçekte var mı?

Teravih namazıHer ramazan ayında benzer sorunları tartışan ve bir türlü çıkış yolu bulamayıp sonuca varamayan bir toplum olduk, gitti. Bu kadar zor mu tespit etmek? Sosyal medyanın yarattığı kirlilik neticesinde ortaya olur olmadık insanların sözleri de çıkınca: iş işinden çıkılmaz bir hal alıyor ve bu da doğal olarak insanların kafasını karıştırıyor. Herkesin fetva verme yarışına girmesi, din üzerine çalışmalar yapan belli kesime üye kişilerin açıklama savaşına girmesi ve neticesinde bunlar oluyor belki de… 

Tarihimizi iyi araştıramamanın ve olayları iyi yorumlamamanın sonucu bu.
Ve bir şey daha: artık güven hissi kalmamış.

Bu kervana katılıp, kendi görüşümü beyan etmek isterim: okuduğum her kitapta, her belgede Peygamber efendimizin (Sav) Ramazan ayında önce mescidde sonrasında evinde namaz kıldığını görüyoruz. Fakat bunun Hz. Ömer zamanından sonra cemaat ile beraber kılındığını öğreniyoruz. Yani ortada bir namaz var: 8 veya 20 olması da sorun değil; dönemin ulemasının Peygamber efendimizin sünnetinden hareketle bu namazı cemaatle kıldırması: teravih namazının uzun oluşu nedeniyle doğru bir hareket bana göre. Ve farz bir namaz da değil: o yüzden isteyen kılar, istemeyen kılmaz. Sevabı da günahı da herkesin kendine. Böyle bir olay yüzünden islamı kötülemek, birbirine düşmek: müslümanlara yakışmayan bir tutumdur ve artık sonlandırılmalıdır. Benim bu noktada kızdığım asıl şey namazın bazı yerlerde jet hızında kılınıp, dualara, ayetlere, teamüllere hakaret düzeyinde hızlıca kılınmasıdır. Asıl tartışılması ve çözülmesi gereken budur derim ben… Teravih namazını zorunlu bir namaz olarak da göstermek, kolaylık dini islama yakışmayacak bir durumda olur: böyle şeylerden de kaçınmak gerekir.

Keza bugünlerde yine bu olay konusunda sorular revaçta olunca Diyanet işlerinden bir açıklama gelmiş, bu açıklamayı aynen sizlerle paylaşıyorum:


İNANMIŞ GÖNÜLLERİ TEREDDÜTE SEVK EDEN TARTIŞMALAR

Her şeyden önce Ramazanın manevî ikliminin herkesi kuşattığı, ibadet ve hayır duygularının coştuğu, milyonların kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç demeden cami ve mescitlere koştuğu, bütün ülke vatandaşlarının açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalan milyonlarca Afrikalı kardeşlerinin imdadına yetişmek için seferber olduğu bir zaman diliminde bu manevî atmosferle hiç bağdaşmayan inanmış gönülleri kuşku ve tereddüde sevk eden tartışmaların milletimizin ilim, irfan ve hikmet dünyasına hiçbir şey katmadığı, her türlü izahtan varestedir.

İSLAM’IN CİDDİYETİNE YAKIŞMAYACAK POLEMİKLER

Ramazan gecelerini ihya sadedinde vatan sathının bir mabede dönüşmesine vesile olan Teravih namazını İslâm’ın ciddiyetine ve vakarına yakışmayacak polemiklere malzeme hâline getirmenin herhangi bir dinî hassasiyetle, herhangi bir ilmî ve fikrî mülâhaza ile yahut herhangi bir toplumsal maslahat ile izahı mümkün değildir.

SADECE METİNLERE İNDİRGEYEREK BELİRLEMEYE ÇALIŞMAK 

Herhangi bir hususun İslâm’da olup olmadığını sadece metinlere indirgeyerek belirlemeye çalışmak, tarih boyunca varlığını arızî bir durum olarak sürdüren bir usul problemidir. İslâm on beş asırlık bir inanç, tarih, kültür ve medeniyete sahiptir. Nelerin İslâm’da olup olmadığına karar verirken bu tarih, kültür ve medeniyet de mutlaka hesaba katılmak zorundadır. İslâm’ın temel bilgi kaynakları, Müslümanların tarihi tecrübesi ve yine Müslümanların geliştirdikleri bilgi metodolojisi her zaman kılavuz olmalıdır.

BİR SÜNNET OLARAK EDA EDİLEN TERAVİH NAMAZI 

Resûl-i Ekrem (sav)’den bugüne kadar şaz denilebilecek birtakım zorlama yorum ve uygulamalar dışında İslâm tarihinin tüm zamanlarında, bütün müminler tarafından büyük bir coşku ile tüm coğrafyalarda müekked bir sünnet olarak eda edilen Teravih namazının varlığını tartışırken, Kur’an’ın nüzul sürecine katılan Hz. Peygamber’le birlikte vahyi pratik bir hayata dönüştüren sahabe neslinin icma ve ittifakını yok sayarak tarihi rivayetlerin satır aralarında boşluklar aramak ve bunu mübarek Ramazan ikliminde bir polemik konusu haline getirmek ilmî ciddiyetle kabil-i telif değildir.

CİDDİ BİR USULSÜZLÜK SORUNU

Aynı şekilde fıkıh, kelâm, hadis, tefsir gibi İslâmî ilimlerin metodolojilerini kurarak din-i mübin-i İslâm’a ilim zemininde süreklilik kazandıran İslâm bilginlerinin Hanefisiyle, Şafiisiyle, Malikisiyle, Hanbelisiyle bütün mezheplerin ittifakını yok sayarak, onların her biri pek çok ayet ve hadise dayanan sahih örf, maruf sünnet, istihsan, mesâlih-i mürsele, amel-i ehl-i Medine gibi prensiplere hiçbir değer atfetmeyerek indî mülâhazalarla ibadet alanında değerlendirmelerde bulunmak ciddî bir usul yahut usulsüzlük sorunudur.

İSLAMDA TERAVİH NAMAZI DİYE BİR NAMAZ VARDIR, PEYGAMBER BİZZAT KILMIŞTIR

Aziz milletimiz bilmelidir ki “İslâm’da teravih namazı diye bir namaz vardır.” Bu namaz, Ramazan gecelerinde kılınan bir namazdır. Bu namazı Hz. Peygamber (sav) bizzat kendisi kılmıştır. Onun kıldığını gören sahabîler de Medine Mescidinde bu namazı kılmışlardır. Hatta o kadar çok ilgi göstermişlerdir ki Sevgili Peygamberimiz bu namazın onlara farz kılınmasından yahut onlar tarafından farz telâkki edilmesinden kaygı duyduğu için bilahare bu namazı mescitte değil evinde kılmayı tercih etmiştir. Ramazan orucunu samimiyetle tutan gece ibadetini de içtenlikle yerine getirenlerin bağışlanacağı müjdesini vermiştir. Müslümanların Übey b. Kâ’b’ın arkasında bu namazı kıldıklarını öğrenince de memnuniyetini dile getirmiştir.

PEYGAMBERDEN SONRA DA KILINMAYA DEVAM EDİLMİŞTİR 

Hz. Peygamber (sav)’in bu namazı yasakladığı iddiası ise akla ziyandır. Sadece üç dört gün ashabıyla birlikte mescitte kıldıktan sonra kendisi evinde kılmayı tercih etmiştir. Ve ilk Müslümanlar Hz. Peygamber (sav)’in vefatının ardından Hz. Ebubekir devrinde ve Hz. Ömer devrinin ilk iki senesinde Ramazanlarda bu namazı ya evlerinde yahut Medine mescidinde tek başlarına veya kıraatini beğendikleri bir kimsenin arkasında ayrı ayrı cemaatler halinde kılmaya devam etmişlerdir. Bu devamlılık da göstermektedir ki teravih namazının yasaklanması diye bir şey asla söz konusu değildir.

PEYGAMBER ZAMANINDA TERAVİH İSMİYLE ANILMAZDI 

Teravih namazının Hz. Peygamber (sav) zamanında “teravih” ismiyle anılmaması, hadislerde “kıyâmu’l-leyl” olarak geçen bu namaza daha sonraları her dört rekâtta bir oturulup istirahat edildiğinden “terviha/teravih” denilmesi, “teravih” isminin sonradan verilmiş olması böyle bir namazın olmadığı anlamına gelmez.

BAZI FATIMİ SULTANLAR BU NAMAZ ŞİDDETLE İTİRAZ ETMİŞLERDİR 

9. Teravih namazı İslâm tarihi boyunca bütün İslâm diyarlarında hep kılına gelmiştir. Bunun bir tek istisnası vardır. O da bugün bu namaza itiraz edenlerin tarihteki tek benzerleri olan ve konuya mezhepsel, ideolojik bir taassupla yaklaşan Fatımî Sultanlarıdır. Bazı Fatımî Sultanları teravih namazına şiddetle itiraz etmiş, bununla kalmamış ve özellikle Mısır’da camilerde bu namazın kılınmasını onlarca yıl yasaklamışlardır. Hatta tarihçilerin kaydettiklerine göre yasaklamakla da kalmamışlar, teravih namazını kılmakta ısrar edenleri şiddetle cezalandırmışlardır.

YERSİZ AÇIKLAMA VE İDDİALAR MAŞERİ VİCDANLARDA YER BULMAYACAKTIR 

Sonuç olarak Hz. Peygamber (sav)’in ibadet hayatındaki eşsiz rehberliğini, nebevî uygulamaları yaşayarak aktaran sahabenin ittifakını, fıkıh mezheplerini ve on beş asırlık İslâm âlimlerinin icmaını ve daha da önemlisi asırlardır Ramazanı hayat veren bir medeniyete dönüştürmeyi başarmış Müslümanların ve aziz milletimizin on beş asırlık uygulama ve birikimini, kültür ve geleneğini dikkate almadan yapılan bu yersiz açıklama ve iddialar asla maşeri vicdanlarda yer bulmayacaktır. Başkanlığımız milletimizin dinî hassasiyetini rencide edecek her türlü teşebbüsü yakından izlemekte, dinî konularda en yüksek karar organı olan Din İşleri Yüksek Kurulumuz da halkımızı aydınlatmaya devam etmektedir. Milletimiz teravih namazının İslâm’ın ibadet tarihinin ayrılmaz unsurlarından olduğu konusunda en küçük bir şüpheye düşmemelidir.

Yazı gezinmesi

Mobil sürümden çık