Sırların Sırrı

Sırların Sırrı adlı kitap benim gibi Dan Brown hayranlarının merakla beklediği ve eminim ki bir solukta okuyup bitirdiği, dünyanın en çok satan kitapları listesinde yer alan bir eser. Yazarın önceki eserlerine kıyasla daha yavaş tempoda ilerleyen bu eseri, çıktığı gibi almama rağmen iş yoğunluğum nedeniyle ancak okuyabildim. 2025 Temmuz baskılı, orijinal adıyla The Secret of Secrets olan bu kitabı sonunda bitirdim. Hali hazırda güvenilir kitap sitelerinde 400 TL gibi bir fiyata satın alabileceğiniz eseri daha uygun fiyata geldiğinde alıp okumanızı öneririm. Tercümesini yine Petek ve İpek Demir kardeşlerin yaptığı Sırların Sırrı, Dan Brown’un kurguladığı gizemli dünyanın kapısını yeniden okuyucularına açıyor.

Altın Kitaplar Yayınevi tarafından okuyucuyla buluşan eser Nicola Tesla’ya ait şu cümle ile başlıyor: “Bilim fiziksel olmayan olayları incelemeye başladığı gün, önceki yüzyıllarda gösterdiği ilerlemenin daha fazlasını bir on yılda kat edecektir.” Bu cümle bizlere, kitabın ana fikri hakkında da bilgi veriyor. Giriş bölümünde, bizlere Kurtlar Vadisi’nin o meşhur uyarısını hatırlatan şu iddialı not yer alıyor: “Bu romandaki tüm sanat eserleri, semboller ve belgeler gerçektir. Tüm deneyler, teknolojiler ve bilimsel sonuçlar gerçeğe uygundur. Bu romanda adı geçen kuruluşların hepsi mevcuttur.” İşte bu gerçeklik iddiası, romanı diğerleri gibi ilgi çekici kılıyor.

Sırların Sırrı: Prag’da Geçen Gizemli Bir Macera

Ünlü Amerikalı yazar Dan Brown, uzun bir sessizliğin ardından Robert Langdon’ı bu sefer simyacıların, gökbilimcilerin ve gotik gizemlerin başkenti olan Prag şehrinde yeniden sahneye çıkarıyor. Prag şehri hakkında kitapta oldukça fazla yer, mekân, tasvir içeren cümleler yer alıyor. Ancak bu romanda Robert Langdon’ın biraz daha geri planda kaldığını söyleyebilirim. Onun yerine Kayıp Sembol‘den tanıdığımız Katherine Solomon ve Sasha karakterleri ön plana çıkarılmış.

Yazar Prag hakkında önemli bilgiler vermekten geri durmadı, bu bilgisellerin turistik anlamda şehre önemli katkısı olacağını düşünüyorum.

Özellikle “… Prag’ın kelime anlamı ‘eşik’ti ve Langdon buraya her geldiğinde bir eşikten geçtiğini hissederdi. Bu büyülü şehir yüzyıllar boyunca mistisizm, hayaletler ve ruhlarla anılmıştı. Bugün bile rehber kitaplar şehrin, algısı açık olanların hissedebildiği doğaüstü bir havası olduğunu yazıyordu. … Bu şehir yüzyıllar boyunca okültizmle ilgilenenlerin bağlantı noktası olmuştu. Kral II. Rudolf yeraltındaki Speculum Alchemiae’de gizlice simya ilmiyle uğraşmıştı. John Dee ve Edward Kelley isimli kahinler ruhları çağırmak ve meleklerle konuşacakları seanslar yapmak için buraya gelmişlerdi. Gizemli Musevi yazar Franz Kafka burada doğmuş ve Dönüşüm isimli gerçeküstü eserini burada kaleme almıştı.” (s. 34) şeklindeki ayrıntılı şehir betimlemesi ve tarihi bilgiler, akılda kalıcıydı. Bu yüzden okurken özellikle olayların çokça geçtiği parkı ve araştırma istasyonunu merak etmedim değil…

Bakalım ileride bu yerleri görebilecek miyiz? (gerçek anlamda, turistik olarak).

Burada şunu eklemek istiyorum: Sırların Sırrı adlı romanın içeriğinde oldukça fazla marka ve film isimleri var; Die Hard veya Hermes, Montblanc ve Valentino gibi (s. 291). Her Türk okur gibi aklıma gelmedi değil: acaba yazar bunlardan dolayı reklam ücreti alıyor mu? Almıyorsa, üzülürüm. :)

Sırların Sırrı adlı romanın bazı sayfalarının altında kodlar var: örneğin 17. sayfada F:2, 33. sayfada F:3 gibi… ve böyle çok fazla sayfada da yer alıyor. Ben ilk başta bunun bir şifre olabileceğini düşündüm ancak okuma akıcılığını engellemesin diye bir süre sonra bu kodlama benzeri rakam ve harfleri görmezden gelmeye başladım. Bu da bir süre sonra bu harf ve rakamları not etmememe neden oldu: bu yüzden hepsini not edemedim. Toplam 656 sayfa olan eseri bu kodları araştırmak için tekrar baştan incelemek de istemedim: internette de benzer soruları soranların olduğunu gördüm ancak cevap bulan yoktu. Bilen yeşillendirsin. :)

Toplam 139 bölümden oluşan eserin sonunda yine bir anlamda CIA kazandı, daha doğrusu ABD kazandı diyebiliriz. Yazarın yer yer ABD’nin bazı gerçeklerini ifşa ettiğini (aşağıda örnek cümleler var) ancak yine de peşi sıra ABD’yi bir anlamda savunduğu veya övdüğü cümleler ile devam ettiğini söyleyebiliriz. Ayrıca Sırların Sırrı adlı romanın bazı sayfalarında simgeler ve görsellerde yer alıyor, örneğin tuş takımı gibi (s. 108). Bütün bunlara rağmen romanda yavan ve gereksiz uzun geçen bir son var, bazen sıkıldım. Kitabın sonunda anlatılan olayların geçtiği yerlerin bir haritası da mevcut. Meraklısı bakabilir.

Yazarın İslam diniyle, Müslümanlıkla herhangi bir sorunu olduğunu sanmıyorum ya da sanmak istemiyorum: ancak, İslam dinini görmezden geldiği de bir gerçek, bunu diğer romanlarında da görüyoruz. Sırların Sırrı adlı romanında da benzer şekilde İslamiyet’i çağrıştıracak herhangi bir ifade veya cümle kullanmamaya dikkat etti: örneğin “… Leonardo da Vinci’nin Kayalıklar Bakiresi, Fra Angelico’nun Müjde, Giotto’nun Ağıt, Titian’ın İsa’nın Ayartılması ile Meryem ve Çocuk İsa’nın sayısız tasviri? …” (s. 17) veya “Buda: Düşüncelerimizle dünyayı yaratırız. İsa: Duada her ne dilerseniz, sizin olur. Hinduizm: Tanrı’nın gücüne sahipsiniz.” (s. 52) cümlelerinde olduğu gibi İslam dünyasına değinmemesi, dini küçük düşürdüğü anlamına gelmese de yazarın bu tercihi bilinçli yaptığını düşünüyorum.

Kitapta Müslümanlığa atıf yapan iki cümle var – ki bunlar çok bilindik şeyler aslında – onları sizlerle paylaşayım:

“Langdon ölümden sonraki hayatın her türden kalıcı manevi inancın dayanak noktası olduğunun farkındaydı. Hıristiyanların gökleri, Yahudilerin gilgul’u, Müslümanların cenneti, Hinduların ve Budistlerin devaloka’sı, Yeni Çağ filozoflarının geçmiş yaşamları, Platon’un metampsikoz’u vardı. Tüm spiritüal felsefelerdeki değişmez nokta ruhun ebedi olmasıydı.” (s. 187)

“Upton Sinclair tarafından meşhur edilen eski sözü içinden geçirmişti. Dinin babası ölüm korkusudur. Elbette dünyadaki tüm dinlerin ölümden sonraki yaşamla ilgili boka metni vardı: Mısırlıların Ölüler Kitabı, Sutralar, Upanişadlar, Kutsal Kitap, Kuran, Kabala. Her dinin kendine özgü bir kıyamet anlayışı, öteki aleme dair bir mimarisi ve özenle listelenmiş bir ruhani varlıklar hiyerarşisi vardı.” (s. 188)

Sırların Sırrı: “İnsan Kendi Tanrısı Olabilir mi?”

Sırların Sırrı adlı romanda Dan Brown, biz okuyuculara sadece bir kovalamaca sunmuyor; aslında “İnsanlık kendi tanrısı olabilir mi?” sorusunu sordurmaya çalışıyor. Belki de bu yüzden İslam dinini bir kenara koyarak ilerliyor; yazarın hedefi İslam dinine mensup olanlar değil belki de… Çünkü İslam dininde, kitapta yazılanlara verilecek bir cevap var ancak yazarın bazı cümlelerinde kader inancını işaret eden ifadeler olduğunu da görüyoruz. Yazar biraz ikilemde kalmış gibi. Bunu şu cümleden söyleyebiliriz: “… Bilimin uzun bir hatalı modelleme geçmişi vardır. Düz Dünya Teorisi, Yermerkezli Güneş Sistemi, Süredurum Kuramı. . . Bunların hepsi yanlıştı, yine de bir zamanlar ciddiye alınmış ve doğru kabul edilmişlerdi. Neyse ki, yeterince açıklanamayan tutarsızlıkla karşılaştığında inanç sistemlerimiz değişir.” (s. 31)

Kader inancını çağrıştıran cümlelerine ana karakterimiz olan Katherine’nin kullandığı şu cümlesi de “… Yerleşik olmayan modelde bilinci beyin yaratmaz, bunun yerine beyin çevresinde halihazırda olanı deneyimler.” (s. 253) ile Langdon’un şu cümlesi: “… Yani hafızamız bulut sunucu gibi mi işliyor? Hafızamızdaki tüm veriler, biz onlara ulaşıncaya kadar başka bir yerde mi bekliyor?” (s. 272) örnek olarak verilebilir.

Kitapta Yazar, ‘İnsan kendi tanrısı olabilir mi?‘ sorusuna yanıt ararken zaman zaman inandırıcılığı zorlayan ifadelere başvurmuş. Örneğin “… Bir sığırcık sürüsünü, bir sürü kuş olarak değil de tek bir organizma olarak kabul edersiniz, senkronizasyonda şaşırtıcı bir taraf görmezsiniz. Sığırcıklar aynı anda hareket ediyorlar çünkü birbirine bağlı bir sistemleri var. Ayrı değiller. Tıpkı birleşerek bizi oluşturan vücudumuzdaki hücreler gibi.” (s. 227) cümlesi, kitaptaki karakterleri etkilemiş olabilir ancak beni etkilemedi mesela.

Yine de yazarın, kitapta anlatılan bilinç ve kuantum fiziğine yönelik ifadeler ve çıkarımlar karşısında Langdon üzerinden ifade ettiği “… Mesleğini yaparken bu konuya eski metinlerde denk gelmişti ama hangi isimle olursa olsun -kahinlik, durugörü, falcılık, geleceği görme, astroloji- bu geleceği görme meselesi onun için dünyanın en eski aldanışlarından biriydi.” (s. 83) şeklindeki cümle, kendi düşünce dünyasını da yansıtan bir ifade olabilirdi. Yazar, kitapta anlatılan, insanların bilinçlerini kolektif bir ağa bağlayarak “geleceği” etkileme/görme yetisi konusunda bilgi verirken, bilimsel ifadelere sıkça yer veriyordu.

Sırların Sırrı kitabından altını çizdiğim bir söz. Gerçekten ilginç.

Bunu örneğin “Langdon genel ifadelerden kişisel gerçeklik çıkarma hevesinin Barnum Etkisi ismiyle bilindiğini anlatırdı. Barnum Etkisi ismini, Hirk izlemeye gelenleri psişik güçlere sahip olduğuna inandırmak için P. T. Barnum’ın uyguladığı ‘kişilik testleri’nden almıştı.” (s. 85) cümlesinde görebiliyorduk. Yine günümüz teknolojisinde kullanılan birçok ürünün kitapta yer aldığını görüyoruz: örneğin “Haber ‘Signal’ diye bilinen askeri düzeyde güvenlikli bir haberleşme platformu aracılığıyla iletilmişti.” (s. 89) cümlesini söyleyebiliriz. Ancak günümüz teknoloji bağımlılığı konusunda söylediği “Sosyal medya, diye düşündü. Katolik Kilisesi günah çıkarmayı icat ettiğinden bu yana en büyük istihbarat kaynağı.” (s. 135) cümlesi beni oldukça şaşırtmıştı.

Sırların Sırrı romanında asıl bizi ilgilendiren konu, bilim ve bilimin ilgilendiği beyin konusu. Bu konuda ilginç bilgiler vardı ama yazarın dediği gibi “… sadece bin dört yüz gramlık bir organ ama bilim hala nasıl işlediğini çözemedi …” (s. 100). Sanırım uzun bir süre daha çözemeyeceğiz… Okurken, yukarıda dediğim gibi oldukça fazla ilginç bilgiler yer alıyordu, bunlardan bir tanesi de “Langdon insan beyninin, vücut ağırlığının sadece yüzde ikisini oluşturduğunu ama beden enerjisinin ve oksijeninin yüzde yirmisini tükettiğini öğrendiğinde çok şaşırmıştı.” (s. 102) cümlesiydi.

Yazar Brown, kitapta birkaç defa anlatılan Golem’in İbrani mistisizmi (özellikle Kabala) ve simya formüllerini, insan bilincini dijitalleştirme girişiminin ilk, ilkel kaydı olarak okuyucuya sunmaya çalıştı. Böylelikle, bilimin sadece geleceğe ait bir kavram değil, insanlığın kökeninden gelen, kaybolmuş bir “sır” olduğu tezini anlatmaya çalıştı ancak bunun ne kadar mümkün olabileceğinden de yer yer endişeli göründü: “… Her şeyden önce Evrensel Bilinç, Akaşa Alanı veya Anima Mundi ile ilgili noetik teorilerin doğruluğundan emin olmalıyız. … Ne yazık ki bu deneyimler anlık, kontrolsüz, öznel ve tekrarlanamıyor; bu yüzden bilimsel açıdan şüpheli.” (s. 470 – 471). Bu ikilem tavrı eser boyunca devam etti diyebilirim.

Yazar kitabında Kolektif Bilinç Ütopyası adını verebileceğimiz büyük sırrın, bireysel zihnin ötesine geçerek tüm insanlığı birbirine bağlayacak bir “kolektif bilinç ağı” (Noetik Alan) kurma potansiyelinde yattığını ima eder: “… Hepimiz tek bir bilinciz.” (s. 457). Bu temayı, modern internetin ve sosyal medyanın yarattığı dijital “birlik” kavramına felsefi bir derinlik katma çabası olarak görebiliriz. Bunu yaparken özellikle CIA hakkında söylediği cümleler dikkat çekiciydi: “… Son yıllarda düşmanları en basit sosyal medya araçlarını kullanarak milyonlarca insanın zihnini ve kararlarını etkilemeyi başarmıştı.” (s. 463).

Burada yaptığı ifşalardan bazıları beni heyecanlandırmıştı, gerçekten olabilir miydi? Örneğin “… Çok basit Bay Langdon. Stargate hiçbir zaman başarısız olmadı … Proje çok daha büyük bir şeye evrildi.” (s. 527) cümlesi dikkat çekiciydi. Devamında “Teşkilat, Stargate’in varlığını inkâr etmemişti, ancak başarısız ve ABD vergi mükelleflerinin parasını boşa harcayan bir proje olduğu için feshedildiğini kamuoyuna itiraf etmişti. Bu doğru değildi ama teşkilat, itiraflarının halkın programla ilgili meraklarını dindireceğini ve Amerika’nın global düşmanlarını psişik tabanlı istihbaratın peşine düşmemeye ikna edeceğini umut etmişti.” (s. 529). Yazar ABD’yi çok fazla ifşa ediyor diyebiliriz.

Sırların Sırrı kitabına eleştiriler ve sonuç

Sırların Sırrı adlı roman, özellikle kuantum fiziğinin kadim mistik metinlerle kesiştiği noktada insanoğluna yeni bir umut sunmaya çalışıyor: Ölüm, korkulacak bir son değil, bilincin sonsuz bir veri akışına katıldığı bir dönüşüm olarak nitelendirilmeye çalışılıyor. “… Mucizeler ve gizemler -Langdon onlara ‘gerçeği yumuşatanlar’ derdi- insanlar için her zaman bir umut kaynağı olmuştu.” (s. 251) cümlesiyle olaylara kattığı mistik havayı “Ayakta kalmayı başaran dinlerin hepsi, insanoğlunun en büyük korkusuna bir çözüm üretenlerdi.” (s. 595) cümlesiyle kapatmaya çalışsa da yukarıda da belirttiğim gibi yazarın gel/gitleri nedeniyle, kaderi çağrıştıran cümleleriyle, kendi içerisindeki çelişkilerle bu düşünceleri havada kalıyor ve kitabı bitirirken “vay bee” diyemiyorsunuz ya da hiç olmazsa ben diyemedim: şaşıramadım.

Çünkü arkadaşlar; bu bir nevi bilinç transferi ya da bilincin başka bir yere yedeklenmesi gibi bir durumu anlatan hikâyede “Katherine bilinçli rüyanın yüzyıllardır birçok kültürde var olduğunu biliyordu ama varlığının, psikofizyolog Stephen LaBerge’in bilimsel metotlarıyla deneysel olarak doğrulanması 1970’leri bulmuştu. LaBerge bilinçli rüya görenlerin uyurken -zihinleri, uyuyan bedenlerinden uzakta bir deneyim yaşarken- araştırmacılara daha önceden kararlaştırılmış göz hareketleriyle ‘bilinçli farkındalıklarını’ iletebileceklerini göstermişti.” (s. 394) benzeri cümleler aslında bazı dinlerde hatta bizim dinimizde de öğretilerde de yer alan hikayelere benzemiyor mu sizce bir açıdan? Hani bunlar “yobazlıktı”?

Sırların Sırrı adlı romanın içeriğinde Noetik Bilim’in insan bilincine dair incelemeleri, tarih boyunca farklı görünümlerle ortaya çıkan ve yüksek bilinci simgeleyen hale sembolü – ki aşağıda anlamını vereceğim -, ünlü kişilerin yaşadığı önsezi deneyimleri ve Morgan Robertson vakası; geçmişin kaydını tutan insanlığın geleceği bilmek için kahinlere yönelmesi; genel ifadelerden bireysel sonuçlar çıkarma anlamına gelen Barnum etkisi – ki aşağıda anlamını vereceğim –

Ya da kafatasına alınan bir darbe sonucu beklenmedik şekilde ortaya çıkan ani Savant Sendromu; bir gecede şeytani etkiyle yazıldığına inanılan Şeytan İncil’i; insan bilincinin kaynağı, ölüm anında beynin kimyasal süreçleri, GABA tepkilerinin seçici dikkat üzerindeki etkisi, beynin anlamsız çizgilerden bütün çıkarma eğilimi olan pareidolia fenomeni, bilinçle dissosiyatif bozuklukların ilişkisi; ölüme dair korkunun ürettiği davranışlar ve bireysellik gibi yazımın sonunda da sizlerle paylaşacağım birçok konu üzerinde duruldu ve anlatıldı. Okurken kültürel olarak da doyuyorsunuz diyebilirim.

Son tahlilde Katherine karakteri üzerinden söylediği aşağıdaki cümlenin birçok kısmına katıldığımı söyleyebilirim:

“Korku bizi bencilleştiriyor. … Ölümden ne kadar çok korkuyorsak kendimize, eşyalarımıza, güvenli alanlarımıza… bizim için tanıdık olan şeylere o kadar çok tutunuyoruz. Yoğun milliyetçilik, ırkçılık ve dini hoşgörüsüzlük sergiliyoruz. Otoriteyi reddediyoruz, toplumsal ahlaki değerleri umursamıyoruz, kendimiz için başkalarından çalıyoruz ve daha materyalist bir hale geliyoruz. Gezegenin kaybedilmiş bir dava olduğunu ve hepimizin zaten sonunun geldiğini düşünerek çevremize karşı sorumluluk duygumuzu kaybediyoruz. … Bu benim teorim değil … Bu; gözleme dayalı analizler, davranışsal deneyler ve bilimsel anketlerle toplanan istatistiksel veriler aracılığıyla bilimsel olarak kanıtlanmış. Araştırmanın en önemli noktası, ölümden korkmayanların daha iyiliksever, saygılı, yardımsever ve çevreyi önemseyen davranışlar sergilemeye yatkın olduklarını ortaya koyması. Bu da şu anlama geliyor; zihinlerimizdeki ölüm korkusundan kurtulabilirsek… … Çok daha gelişmiş bir dünyada yaşayabiliriz.” (s. 629)

Sırların Sırrı adlı kitapta bazı imla hatalarıyla da karşılaştım: Birleşmeye yerine birleştirmeye (s. 156), here yere yerine her yere (s. 319), saydı yerine saygı (s. 320), çıkaraktı yerine çıkaracaktı (s. 471), görüşmesiydi yerine görüşmedeydi (s. 554) kelimelerinin olması gerekirdi. Ayrıca kayıtlarına kelimesinden sonra bir kelime daha olmalıydı örneğin baktığında gibi (s. 556), not kelimesinden sonra virgül olmalıydı (s. 200) diyebiliriz. Yine bazı yerlerde nokta işareti unutulmuştu, örneğin s. 383. Burç kelimesini Bur-ç’u şeklinde ayırması da yanlıştı s. 416.

Velhasıl…

Sırların Sırrı adlı roman okuyucuyu sadece Prag’ın gotik dehlizlerinde ve sokaklarında soluksuz bir kovalamacaya çıkarmakla kalmıyor, aynı zamanda zihin yönlendirmeleri, dijital ölümsüzlük ve kolektif bilinç gibi günümüzün ve belki de geleceğin en yakıcı meselelerini ustalıkla harmanlayarak, sayfalar kapandığında bile akıllarda kaçınılmaz bir “Ya gerçekten öyleyse?” sorusu bırakıyor; ancak tüm bu zeka fırtınasına rağmen, serinin hayranlarından biri olarak bu maceranın Robert Langdon’ın zarafetle emekliye ayrılması için artık mükemmel bir nokta olduğunu düşünüyorum. Yaşlandı: artık bir sevgilisi var ve mutlu bir aile kurup yaşlılığın keyfini sürsün diyorum. :)

Sırların Sırrı adlı romanda altını çizdiğim bazı önemli cümleler ise şu şekilde:

“Sherlock Holmes’a göre: imkansızı elediğinizde elinizde kalan şey, ne kadar ihtimal dışı görünse de gerçektir.” (s. 175)

“… Psikolojik harp karşı tarafı zayıflatmak için kansız, düşük riskli ve son derece etkili bir yöntemdi. Boz. Sars. Şaşırt. Kargaşayla dikkati dağılan düşman kötü kararlar verirdi ve manipüle etmesi kolay olurdu.” (s. 177)

“… Shakespeare, Homeros ve Horace, insanın ‘ünlü’ olma arzusunun aslında başka bir insan özelliğinden, ölüm korkumuzdan kaynaklandığına inanıyorlardı. Ünlü olmak, öldükten çok sonra bile hatırlanacağınız anlamına geliyordu. Şöhret, bir çeşit ebedi hayat imkânı sunuyordu.” (s. 218)

“Langdon pek şaşırmamıştı. Kendi mesleği olan dini tarih alanında yayınlanan iddialar inananlarla inanmayanlar arasındaki savaşta acımasızca çürütülürdü. Dolandırıcılık yaygındı. İsa’nın gömülürken sarıldığı iddia edilen Torino Kefeni, radyokarbon testiyle İsa öldükten 1200 yıl sonrasına tarihlendirilmişti. Ünlü James Kemik Kutusunun sahte olduğu ortaya çıkmıştı. Konstantin’in Bağışı ismiyle bilinen etkili imparatorluk fermanının, gücünü pekiştirmek maksadıyla Kilise tarafından üretilmiş bir sahtekarlık ürünü olduğu açıklanmıştı.” (s. 322)

“… İstihbarat işinde, sadece bir tek güç kaynağı vardır; bilgi.” (s. 373)

“… Sun Tzu tüm askeri kampanyasını ünlü sloganı etrafında şekillendirmişti: Akıl karışıklığı kaosu getirir. Kaos ise fırsat yaratır.” (s. 381)

“… Katherine basında zaman zaman adı geçen gizliliği kalkmış CIA kod adları listesini -Bluebook, Artichoke, Mongoose, Phoenix, Stargate- düşünürken bunun standart bir prosedür olduğu sonucuna vardı.” (s. 391)

“… Amerikan psikolojisinin atası William. James, tüm kargaların siyah olduğu iddiasını çürütmek için tek bir beyaz karga yeterlidir, demişti.” (s. 393)

“… Evet. Küçük ölüm. Bu yüzden orgazm anında hissedilen kendinden kopuş, ölüme yakın deneyimler yaşayan insanların tarif ettiği duygunun birebir aynısıdır. … Ürkütücü bir şekilde büyüleyici.” (s. 404)

“… Ve dengesini kaybeden kişiler son derece kötü kararlar alırlar.” (s. 435)

“İnternet pornografisinin sürekli seyredilmesi durumunda genç beyinlerin fiziksel olarak değiştiğini gösteren çalışmalar olduğunu söylediğinde Katherine’i daha da yüksek sesle yuhalamışlardı. Aslında bu alışkanlık insan libidosunun nasır tutmasına neden oluyor ve gerçek cinselliğe karşı duyarsızlaştırıyordu.” (s. 459)

“… ‘Starbucks logosundaki denizkızının çift kuyruğu var,’ diye yakınmıştı Langdon. ‘Bu da demek oluyor ki, o bir denizkızı değil, siren. Denizcileri kendine çekerek kaza yaptıran ve sonunda ölmelerine neden olan baştan çıkarıcı kötü bir dişi! Frappuccinolarını ölümcül bir deniz canavarıyla süslemeden önce ikonografi araştırması yapmayı ihmal eden bir firmaya güvenemem. … İyi bir bardak kahveyi ancak bir sembolog mahvedebilir.” (s. 607)

“… Dış politikasında ahlaki bir mükemmelliğe ulaşmayı talep eden bir ülke ne mükemmelliğe ne de güvenliğe kavuşabilir.” (s. 643)

Romandaki Bilimsel ve Tarihi Referanslar

Sırların Sırrı Adlı Kitapta Yer Alan Bilimsel, Tıbbi ve Teknolojik Terimler
  • Nuvigil İlacı (Armodafinil): Narkolepsi ve uyku apnesi gibi uyku bozukluklarını tedavi etmek için kullanılan reçeteli bir ilaçtır. Ancak popüler kültürde ve kurguda, bilişsel performansı artırıcı (akıl dopingi) veya uyanıklığı uzatıcı bir ajan olarak bilinir. Kitapta, yüksek zihinsel performansı sürdürme ihtiyacını veya karakterlerin uykusuzluğunu simgeleyebilir.
  • İnvazif Olmayan (Non-Invasive): Tıpta, vücuda bir kesi veya giriş yapılmasını gerektirmeyen yöntemleri tanımlar. Örneğin, beyin taraması (EEG) invazif olmayan bir yöntemdir. Kitapta beyin bilimleri ve YZ teknolojilerinin etik ve tehlikesiz kullanımını ifade etmek için kullanılmış olabilir.
  • GABA, Gama Aminobütirik Asit: Merkezi sinir sisteminde ana inhibitör (engelleyici) nörotransmiterdir. Beyin aktivitesini yavaşlatarak sakinlik ve rahatlama sağlar. Kitapta, bilincin manipülasyonu, aşırı uyarılmanın kontrolü veya stres yönetimi bağlamında geçebilir.
  • Soğuk Füzyon: Çekirdek tepkimesinin oda sıcaklığı gibi normal sıcaklıklarda gerçekleştiği varsayılan nükleer füzyon biçimidir. Bilim dünyasında büyük ölçüde çürütülmüş, ancak sınırsız ve temiz enerji vaadi nedeniyle kurgusal eserlerde sıkça kullanılan bir “kayıp teknoloji” veya “büyük sır” motifidir.
  • Tekrarlanabilirlik Krizi veya Replikasyon Krizi: Özellikle psikoloji ve tıp gibi deneysel bilimlerde, daha önce yayınlanmış önemli araştırmaların sonuçlarının bağımsız araştırmacılar tarafından tekrarlanamaması durumudur. Kitapta, Katherine Solomon’ın Noetik bilim tezlerinin güvenilirliği veya bilimsel kurumların şüpheciliği bağlamında geçebilir.
  • Elon Musk’ın Neuralink’i: Elon Musk’ın kurucusu olduğu, insan beynine bilgisayar arayüzleri yerleştirmeyi amaçlayan bir nöroteknoloji şirketidir. Kitap, bilinci dijital ortama aktarma, zihin kontrolü veya Langdon’ın karşı çıktığı teknolojik ölümsüzlük (transhümanizm) konularında güncel bir referans sağlar.
Sırların Sırrı Adlı Kitapta Yer Alan Gizli Projeler ve Parapsikolojik Çalışmalar
  • DARPA Projesi: ABD Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı. Savunma teknolojilerine odaklanan, yüksek riskli, dönüştürücü araştırmaları finanse eder. Kitapta, gizli hükümet deneyleri, askeri YZ veya teknolojinin kötüye kullanımı bağlamını güçlendirir.
  • Echelon Veritabanı: Soğuk Savaş döneminde oluşturulduğu iddia edilen, ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’yı içeren küresel bir sinyal istihbarat ağıdır. Büyük Kardeş’in gözetimi, küresel dinleme ve kişisel gizliliğin ihlali temalarını çağrıştırır.
  • Grill Flame / Center Lane: ABD Ordusu’nun Soğuk Savaş döneminde yürüttüğü, uzaktan algılama (remote viewing) gibi psişik yetenekleri keşfetmeyi amaçlayan gizli askeri projelerdir. Kitabın bilinç gücü ve zihinsel potansiyel teması için kritik tarihi arka planı oluşturur.
  • Ingo Swann: ABD Hükümeti’nin uzaktan algılama (özellikle Stargate Projesi) çalışmalarında yer almış ünlü bir psişiktir. Kitap, bilincin sadece beynin ürünü olmadığı tezini güçlendiren kişisel bir referanstır.
  • Stargate’in Efsanevi 001 Ajanı Joseph McMoneagle: Yine ABD Ordusu’nun Stargate uzaktan algılama projesinin önde gelen deneklerinden ve operasyonel algılayıcılarından biridir.
  • 2015 Newsweek Stargate Makalesi: ABD’nin psişik casusluk projelerini inceleyen, bu çalışmaların iddia edilen başarılarını ve sonuçlarını kamuoyunun dikkatine sunan bir makale. Kitabın, “komplo teorileri gerçek olabilir” tonunu destekler.
  • Ganzfeld Deneyi: Telepatinin varlığını bilimsel olarak kanıtlamayı amaçlayan bir tür parapsikoloji deneyidir. Denekte duyusal yoksunluk (beyaz gürültü, yarım ping-pong topu) oluşturularak alıcının algıları güçlendirilmeye çalışılır. Kitapta, bilincin normal sınırlarının ötesine geçme çabalarını simgeler.
Sırların Sırrı Adlı Kitapta Yer Alan Tarihi, Mistik ve Mitolojik Terimler
  • Enokyan Dili: 16. yüzyıl İngiliz okültistleri John Dee ve Edward Kelley tarafından meleklerle iletişim kurmak için kullanıldığı iddia edilen yapay bir dildir. Sihir, gizem ve şifreleme temalarını güçlendirir.
  • Vel Mızrağı: İskandinav mitolojisinde, tanrı Odin’in kullandığı, asla ıskalamayan ve her zaman sahibine geri dönen sihirli mızraktır (Gungnir’in bir varyasyonu). Kitapta, yenilmez bir güç, kusursuzluk veya hedefi kaçırmayan bir tehlikeyi sembolize edebilir.
  • Şeytanın İncili (Codex Gigas): Orta çağdan kalma, dünyanın en büyük el yazmasıdır. Efsaneye göre bir keşişin ruhunu şeytana satarak bir gecede yazdığı söylenir. Kitapta, yasak bilgi, karanlık sırlar veya hızlı ve doğaüstü bilgi aktarımını temsil eder.
  • İmmurasyon: Birini canlı canlı duvarla örme veya kapalı bir alana hapsetme eylemi. Vahşi bir ceza, nihai bir hapis veya sırrın sonsuza kadar saklanması için uygulanan bir yöntemi çağrıştırır.
  • Sisteryen Keşişleri: Katolik Kilisesi’ne bağlı, katı manastır kurallarına uyan ve genellikle mimari ve tarım alanında uzmanlaşmış bir keşiş tarikatı. Gizemli metinlerin koruyucuları veya Langdon’ın çözmek zorunda olduğu eski bir mimari şifrenin kaynağı olabilirler.
  • Torino Kefeni: İsa’nın çarmıhtan indirildikten sonra sarıldığına inanılan keten bir kumaş parçasıdır. Bilimsel ve dini tartışmalara konu olmuştur. Dini gizem, mucize ve sahte kanıt arasındaki çizgiyi sorgular.
  • Ağlayan Bakire Meryem Heykeli: Gözlerinden insan gözyaşı veya kan aktığı iddia edilen, mucizevi güç atfedilen heykellerdir. İnanç ve bilim arasındaki çatışmayı veya bir sırrın açığa çıkışının alametini simgeleyebilir.
Sırların Sırrı Adlı Kitapta Yer Alan Mimari, Tarihi ve Coğrafi Yerler
  • Folimanka Sığınağı: Prag’da bulunan, muhtemelen Soğuk Savaş döneminden kalma büyük bir sığınaktır. Kitabın gerilimini artıracak yer altı labirentleri, kaçış yolları veya gizli bir buluşma yeri olarak kullanılmış olabilir.
  • Alchymist Otel: Prag’da lüks bir butik otel. Simya, zenginlik ve gizli toplantıların mekânı olarak seçilmiş olabilir, Langdon’ın konakladığı veya takip edildiği bir yerdir.
  • Komünizm Kurbanları Anıtı: Prag’da, Çekoslovakya’daki komünist rejim kurbanlarını anan bir dizi heykelleşmiş figürden oluşan anıttır. Totaliter rejimler, bilim ve özgürlüğün kısıtlanması temalarına gönderme yapar.
  • Damlataş Duvarı veya Grotto: Doğal ya da yapay damlataşlardan (sarkıt, dikit) oluşan duvar veya mağara. Gizli geçitler, saklanma yerleri veya kadim metinlerin doğal bir kopyalama mekanizması olarak kurgulanmış olabilir.
Sırların Sırrı Adlı Kitapta Yer Alan Psikoloji, Edebiyat ve Dil Bilimleri
  • Yidiş Dili: Orta ve Doğu Avrupa Yahudilerinin konuştuğu, İbranice, Almanca ve Slav dillerinin karışımından oluşan bir dildir. Kitapta, Golem efsanesi ve Kabala gibi Yahudi mistisizminin kodlarını çözmek için gerekli bir araçtır.
  • Savant Sendromu: Nadir görülen bir durumdur; gelişim bozukluğu olan bireylerin (örneğin otizmli) bir alanda (hafıza, matematik, müzik) olağanüstü yetenekler sergilemesi. İnsan zihninin gizli potansiyellerini ve bilincin sıra dışı biçimlerini vurgular.
  • Dr. Moreau’nun Adası: H. G. Wells’in 1896 tarihli bilimkurgu romanıdır. Bir bilim insanının hayvanları insanlaştırma deneylerini konu alır. Kitapta, etik dışı bilimsel deneyler, insanın sınırlarını aşma ve Tanrı’yı oynama tehlikesini temsil eden bir edebi referanstır.
  • Teknolişme Kelimesi: Muhtemelen Brown’ın kurgusal olarak yarattığı veya popüler kültürde kullanılan, teknolojinin aşırı karmaşıklaşması, anlamsızlaşması veya dilin teknolojiyle bozulması durumunu ifade eden bir kelime oyunudur.
  • Langdon – Langley Ayrımı Benzerliği: Langdon’ın adı ile Langley (ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın Virginia’daki merkezi) arasındaki fonetik yakınlık. Langdon’ın hükümetin gizli işlerine karışan bir figür olarak algılanmasına dair mizahi veya kurgusal bir ima olabilir.
  • Maxwell’in Şeytanı: Termodinamiğin İkinci Yasası’nı ihlal edebileceği varsayılan, küçük bir hayali varlık (düşünce deneyi). Kitapta, imkânsız görünen bilimsel ihlaller veya enerjinin kontrolü temasına gönderme yapar.
  • İkiz Paradoksu: Görecelik teorisinde, uzayda yüksek hızla seyahat eden ikizin, Dünya’da kalan ikizinden daha genç kalması. Zamanın göreceliği, hızlı seyahat ve kaçış temalarını güçlendirir.
  • Feng Shui Hatası: Feng Shui, bir ortamdaki enerjiyi (chi) dengelemeyi amaçlayan Çin yerleştirme sanatıdır. Uyumsuzluk, yanlış yerleşim veya mimari bir ipucunun yanlış okunmasını işaret eder.
  • Hale (Halo) Konusu: “Hale aydınlanmış bir varlığın başının üzerindeki ışık diskidir.” (s. 18). Hristiyan sanatında kutsallığı ve ilahi ışığı simgeleyen halelerdir. Kitapta, aydınlanma, bilincin zirve noktası veya Langdon’ın aradığı büyük sırrın, dışarıdan değil, içten gelen bir aydınlanma olduğunu öne süren kilit bir felsefi ipucudur.

İyi okumalar.

Yazı gezinmesi

Mobil sürümden çık