Sinekritik: Yarının Dünyası

yarinin-dunyasi-2

Tomorrowland, yönetmen koltuğunda İnanılmaz Aile ve Ratatuy gibi başarılı animasyon filmleri yönetmeni de olan Brad Bird’in yer aldığı ve senaryosunu  Jeff Jensen ile Prometheus ve Cowboys & Aliens filmlerinden tanıdığımız Damon Lindelof’un yazdığı bir bilim kurgu filmi olarak daha çok dünyanın kurtarılması için bürokrasi ve kurallar yerine rüyaperestlik ve hayal gücünün devreye girmesi gerektiği mesajını veriyor. Yarının Dünyası’nın oyuncu kadrosu da ilk bakışta ünlü isimlerle merak uyandırıyor: George Clooney, Britt Robertson, Hugh Laurie, Kathryn Hahn, Judy Greer gibi oyuncular filmde boy göstermiş. George Clooney’in son zamanlarda (Gravity mesela) bilim kurgu filmlerinde çok görüyoruz. Bu da onlardan biri. Bu arada filmin senaristler ile yönetmenin ortak bir hikayesinden uyarlandığını da ekleyelim.

Son zamanlarda hollywood çıkışlı filmlerin -özellikle bilim kurgu filmlerinde- nedense genç nesli ‘harekete geçmeye’ iten sahneler ve kurgu senaryolar ile izliyoruz. Kural tanımamazlık, anı yaşamak, kendi kurallarını koymak gibi bir çok şey: bir amacı var mıdır ki? Yarının Dünyası’na tematik açıdan baktığımızda geçtiğimiz yılın en ilgi çekici bilim kurgu filmlerinden biri olan – ki bana göre çok önemli bir film – Yıldızlararası filmiyle benzerlikler içerdiği ve bir nevi ‘çocuk’ versiyonu olduğunu söylemek mümkün. Filmin kısa özetini şu şekilde yapmak mümkün: Bilime çok meraklı bir genç olan Casey Newton (Britt Robertson) ile mucit Frank Walker (George Clooney) yalnızca hafızalarında yer alan bir yer ve zamana, gizemli bir yolculuğa çıkarlar. Bu açıdan bakıldığında izleyiciyi sadece rüyalarda görülebilecek türden bir yeni boyuta taşıyan, macera dolu bir yapım olduğunu söyleyebiliriz. Filmin bir kaç önemli karakteri var: Bunlardan Frank, bilime meraklı ve belkide her insanın en çok isteyebileceği icatlardan biri olan ‘uçmayı’ bulmaya çalışan bir çocuk. Bir nevi modern hazanfer çelebi! Fakat istediği gibi gitmez her şey: aşk sarmalına sarılır ve hayal kırıklıkları sonucunda yorgun düşerek dahiyane fikirlerini bir kenara iterek kendini bir eve kapatır. Fakat Casey öyle değildir: bilime meraklıdır ve inatçıdır. Bu yüzden ‘yarının dünyası’ denilen yeri görmek ve sırlarını ortaya çıkarmak için tehlikeli bir yolculuğu göze alır. Frank isteksiz de olsa Casey’e yardımcı olur.

Tomorrowland’ın en önemli sorunu senaryosu: çünkü hikayeyi anlatmak için başlangıçta çok zaman harcanmış ve filmin sonu oldu bittiye getirilerek kolaya kaçılmış. Bunun yanında diyaloglarında çok vasat olduğunu ve bazı yerlerde gereksiz yere uzatıldığını da eklemek gerek. Bazı konuşmaları dinlerken ‘bu ne ya?’ diye ekrana bön bön bakabilirsiniz. Bütün bu olumsuzluklara rağmen kurgudaki detaylar ise alışılmışın dışında. Efektlerin geniş bir hayal gücünün ürünü olduğunu söylemek mümkün: fakat yönetmen, kolaya kaçmak için mi yoksa ‘dejavu’ yaşatmak için mi yaptı bilinmez ama eski filmlerden çok alıntı gördüm. Mesela robot karakterleri izlerken aklıma ‘yapay zeka’ filmi geldi: hareketler, gülümsemeler neredeyse tıpatıp aynı. Tabii ki robotlar için başka ‘mimikler’ mümkün değil ama maziyi hatırlattığını söylemek istiyorum. Robotların kullandığı silahlar ise: olmamış! Siyah giyen adamlardaki silahlar bile daha iyiydi. Bir sahnede ise kendimi ‘Google Eart’ içinde hissettim: hani yönetmenin nasıl bir katkısı oldu filmde düşündüğüm anlardı bunlar…

Yarının Dünyası’nda oyunculuklara gelince: George Clooney çok önemli bir isim ama böylesine ‘çocuksu’ bir bilim kurgu filmi içi hem ciddi hem de dramatik bir yüz olarak karşımıza çıkması, eksi puan olarak filmin hanesine yazılabilir. Fakat Britt Robertson’un Casey rolünün ete kemiğe bürünmüş hali olduğunu söylemek gerek. Filmin müzikleri de ‘çocuksu’ olduğu kadar doğru yerde kullanılmadı ve doğru şarkılarda seçilmedi diyebiliriz. Bu arada filme 13 yaş sınırı getirildiğini de söyleyelim: başrol karakterlerinin çoğunun çocuk olduğu bir filmde neden böyle bir sınır konuldu diye düşünebilirsiniz: mesela Recep İvedik 4 aile eşliğinde 7 yaş sınırı ile gösterime girerken böylesine önemli bir bilim kurgu filminin neden 13 yaş sınırı ile yayına girdiğini her sinema izleyicisi gibi ben de ilk başta sorguladım: fakat filmi izledikten sonra şunu söylemek gerekiyor ki Yarının Dünyası içerdiği felsefe ile bence 30 yaş sınırı getirilmesi gereken bir film de olabilirdi! Çünkü arka planında dini inançları sorgulayan bir yapısı var gibi geldi bana… ‘yarının dünyası’nı bir cennet/cehennem kavramı gibi düşünürsek ve ‘yarının dünyası’nda her şeyi kontrol eden bir ‘gücün’ olduğunu iddaa ederken bunun bir gün yok olacağını ve insanların tıpkı ‘Nuhun gemisi’nde dünyaya yeniden yayılacağını gösteren mesajlar içerdiğini düşünmekten alıkoyamadım kendimi… Bunun yanında yarının dünyasını anlatırken güzel şeylerim ‘bir tanıtım videosu’ olduğunu söylemesi de ‘cennette olabilecek güzel şeylerin’ aslında mümkün olmadığını mı anlatmak istedi? Çok mu komplo kurmak istedim? : )

Yarının Dünyası’nın mesajı açık: kural tanıma, hayallerinin peşinde koş! Küresel ısınma gibi bilinen terimleri üstün körü anlatması gibi basit sahneler/mesajlar dışında Dünya’nın günden güne ölürken insanların ‘sonumuz yaklaşıyor’ demekten öte bir çaba içerisine girmemesi de alt mesaj olarak izleyiciye aktarılıyor. Bu gerçek birkaç sahnede izleyicinin yüzüne vuruluyor. Frank’ın evinde bulunan ekranda ise daha çok ‘dünyanın sonu’ savaşlar ve siyaset ile geliyor gibi bir mesaj da verilmeye çalışıldığını gördük. Film işte bu savaşların artık bırakılıp insanların umuda yönelmesi gerektiğini öğütlüyor. Mesaj çarpıcı olsa da filmin bu kadar çarpıcı olduğunu söylemek güç. Mesajını açık bir şekilde verirken bir farkındalık oluşturmuyor: mesajı doğru ve güzel bir şekilde izleyiciye aktaramıyor. Filmin felsefik alt yapısının da aslında bu mesajları vermekten çok daha bilinç altı başka amaçlar içerdiğini de düşünmeden edemedim. Filmde ayrıca ünlü bilim adamları Tesla ile Edison arasında yaşanan rekabete ve Viktorya çağı anlayışının en önemli sembollerinden biri olan Eyfel Kulesi’ne de yer verildi.

Yarının Dünyası / Tomorrowland, iki farklı boyutta aynı anda yaşamın sürdürülebilir olabileceği konusunu irdeleyen bir bilim kurgu yapımı: beklediğimin çok ama çok altında kalan bir film oldu. Bize ‘yarının dünyası’ hakkında herhangi bir fikir de vermedi: daha çok ‘hayalinin peşinde git’ diye klişe bir bir mesaj ile yetindi temel açıdan bakıldığında… Britt Robertson’un oyunculuğu için izlenir. Ve tabii ki ‘Athena’ karakteri ‘yapay zeka’dan sonra gördüğüm en iyi ‘çocuk robot’ karakteri oldu.

İyi seyirler.

Yazı gezinmesi

Mobil sürümden çık