Sinekritik: Godzilla (2014)

godzilla-2014

godzilla 2014 Sinekritik: Godzilla (2014)Dünyanın en ünlü canavarı 1954 yapımı orijinal Gojira (Godzilla), doğanın insanoğluna bir tepkisi mesajıyla sinemaya minyatür şehirlerin arasında gezen canavar kostümlü bir adam figürü ile yansıtılmıştı. Artık sinemasal anlamda bir efsane olan Godzilla; bir çok kez yeniden sinemaya uyarlandı. Uzak Doğu sinemasında bilim kurgu denince akla gelen ilk filmlerden olan Godzilla’nın eski versiyonlarını açıkçası hiç izlememiştim: bunda, düşük bütçe ile çekilecek bir bilim kurgu filminin hele ki canavar figürüyle fazla tatminkar olmayacağını düşünmem etkendi.. Fakat 2014 yapımı bu film projesinin emanet edildiği İngiliz yönetmen Gareth Edwards‘ın, bir milyon dolardan daha az bir bütçeyle çektiği Monsters filmi hakkında duyduğum olumlu söylemler, beni hiç olmazsa bu Hollywood yapımı Godzilla’yı izlemeye itti diyebilirim. Bu arada filmin yönetmenliği için öncelikle ünlü yönetmen Guillermo del Toro düşünülmüştü fakat del Toro o sıralar Pasifik Savaşı filmini çekmekle uğraştığı için vazgeçilmişti diye hatırlatmakta fayda var. Filmi izledikten sonra Edwards’ın doğru bir tercih olduğunu söylemem gerek. Filmin 2014 yılında vizyona girmesinin sebebi ise, Godzilla’nın ilk filminin çekilmesinin 60. yıl dönümü olması!

Canavarların Kralı‘ değişik uyarlamalar ve farklı rakiplerle Japon sinemasının kült karakteri olmayı başarmış bir karakter: bu filmde ise öncelikle 1999 yılındayız. Filipinler’de bir madende çökme meydana gelir ve bir mağara bulunur; bu mağarada tanımlanamayan dev yaratıklara ait kalıntılara rastlanır. Bundan 15 yıl sonra ise, Japonya’da nükleer santralde ani ve sebebi belirlenemeyen bir felaket meydana gelir. Şehirde santrale yakın olan bölge oluşan nükleer kirlilik nedeniyle yasak bölge ilan edilir. Santralde çalışan görevlilerden Amerikalı Joe Brody, resmi açıklamanın aksine bu felaketin bir deprem olmadığına inanmaktadır. Oğlu Ford askeri kuvvetlerden ailesinin yanına döndüğü sırada, babasının Japon makamları tarafından göz altına alındığını öğrenir ve doğrudan Tokyo’ya gider. Yasak bölgeye girmekte kararlı olan Joe Brody, 15 yıl önce olanların tekrar olduğunu fark eder. Gerçek ortaya çıkar: Bir yaratık nükleer enerjiden beslenerek etrafında bir yıkımın izlerini bırakarak gitmiştir. Canavarı durdurmak için Amerikan ordusu harekete geçer. Ortaya çıkan bu yeni yaratıkları -Muto 1 ve Muto 2 yi- yok etmek için tek şansları ise Godzilla‘dır!

Filmin oyuncu kadrosunda Aaron Taylor-Johnson, Juliette Binoche, Ken Watanabe, Bryan Cranston, David Strathairn gibi isimler var. Japon sinemasının emektar oyuncularından daha çok yer almasını beklerdim film kadrosunda ama ne yazık ki göze çarpan tek isim The Last Samurai filminde canlandırdığı “Katsumoto” samuray karakteriyle Oscar ve Altın Küre ödüllerine aday gösterilen ünlü oyuncu Ken Watanabe oldu. 3 kez üst üstte Emmy Ödülü alan Bryan Cranston da filmin kadrosunda olması; filmi farklı türleri seven seyircilerinde izlemesine sebep vermiş olabilir: bunun nedeni ise tabii ki Cranston’un Dram filmleriyle ünlenmesi. Bu özelliğini bilen yönetmen, usta oyuncuyu çok iyi değerlendirdi; filmin ilk 1 saatindeki dramı çok iyi anlattılar diyebilirim. Filmin senaryo ekibinde David Callaham (‘The Expendables’), David S. Goyer (‘The Man of Steel’), Max Borenstein (‘Seventh Son’) ve Frank Darabont (‘The Walking Dead’) gibi kaliteli isimler bulunsa da: özellikle askeri konuşmaların sıklığı ve sıkıcılığı filmin senarist kısmında çok ama çok sorun olduğunun göstergesi adeta. Konuşmaları dinlemek/takip etmek yerine görselliğe adapte olmakla iyi etmişim aslında!!

Filmin kendi içinde verdiği mesajlar anlamlı; Hiroşima‘ya yapılan göndermeler gerçekten çok iyiydi. ” 1954 yılında bir şeyi uyandırdık. ” repliği, Japonya‘nın küllerinden doğup, dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olmasına ithaf olarak mı kullanıldı, bilemem: ama bir yandan da bu bombaların atılış sebebinin ‘bir canavar’ olduğunun ima edilmesi, ilginç geldi diyebilirim. Kim canavar acaba? Atılan mı yoksa atan mı? Bunun cevabını aslında hepimiz biliyoruz ki, filmin ilerleyen sahnelerinde Doktor karakteriyle Ken’in bozuk saatini Amerikan donanması amiraline verip ” Bu babamındı. ” demesi: bu yüzden, gerçekten çok anlamlıydı! Ki Doktorun sürekli ‘Godzilla’yı rahat bırakın, o her şeyi çözecek’ sözleri filmin ana kurgusunu da anlatan cinstendi. Peki, Godzilla bir kurtarıcı mıydı? Yönetmen Gareth Edwards, Godzilla’yı bir anti-kahraman olarak şu şekilde değerlendiriyor: ” Godzilla kesinlikle tabiatın öfkesinin bir temsili. Ana tema insanın doğayla çatışması ve Godzilla bu çatışmada kesinlikle doğa tarafında. O çatışmayı kazanamazsınız. Doğa her zaman kazanacaktır ve bu da zaten filmimizin alt metnini oluşturuyor. O bizim hak ettiğimiz ceza. ” Yönetmen her ne kadar böyle düşünse de, final sahnesi öyle demiyor ve kurgunun işleyişi açısından finalin çok doğru olduğunu düşünüyorum: doğanın bir dengede olduğunun vurgulandığı final sahnesinde, Godzilla’nın tekrar denize girmesi ve ortalıktan kaybolması açıkçası çok iyiydi. Atom bombasının kötü etkilerine ve nükleer enerji santrallerinin varlığına tokat gibi vurulan mesajlar filmin kalitesini ortaya serecek cinsten: ” düşmanı yok etmek için yaptığımız silahlar aslında onları daha çok besliyor ve insanlığımızı öldürüyor ” mesajı filmin kurgusuna çok iyi oturmuş. Godzillanın diğer filmlerini izlemedim ama bu filmde kurgunun çok iyi olduğunu söylemem gerek. Diğer filmlerle benzerlik olup olmadığını bu yüzden söyleyemeyeceğim: mazur görün.

Filmin ses tasarımcılarından Erik Aadahl, Godzilla’nın sesini tasarlarken onun 1954’teki orijinal sesinden faydalanmış; sesi dijital teknolojiyi kullanarak güncelleştirmiş ve daha organik bir hale getirmiş: bu da başarılı olmuş diyebilirim. Filmde müziklerin çok önemli olduğunu söylemek gerek: buna uygun çalışmalarda yapılmış. Dövüş sahnelerindeki müzikler heyecana sizi de adapte eden cinsten! Görsellik için nedense hep karanlık ortamlar kullanılmış; bu da belki daha kaliteli bir şeyler ortaya çıkmasını engellemiş ama yönetmenin insanların olaylara verdiği tepkileri göstermek adına sürekli kamerayı doğru açıdan kullanması, yeteneğinin göstergesi adeta. Godzilla figürünü de beğendiğimi, orjinalliğe bağlı kalındığını söylemem gerek fakat MUTO adlı canavarların biraz kopya olduğunu düşünüyorum. Bakalım siz izledikten sonra ne düşüneceksiniz? Bu arada HALO atlayışı filmdeki favori sahnem diyebilirim. Film her ne kadar Japonya da başlasa da Amerikan sahillerinde devam ediyor: yani kocaman okyanusta! Yine de yönetmenin sanırım güzel bir jesti olacak ki, Uzak Doğu tarzı süslemelerle kaplanmış mahallelerden birinde son buluyor.

Örümcek Adam’ın beş sene sonra ‘yeniden ele alındığı’ film sektöründe, Godzilla’nın ‘hakkının verilmesi’ için baya gecikildiğini ortamda başarılı bir Godzilla yapımı olarak göze çarpan filmi, genel hatlarıyla beğendim. Eksiklikleri olsa da: anlatmak istediğini başarıyla anlatması aslında yeterli olmalı bu tür bir film için.

İyi seyirler.

Yazı gezinmesi

Mobil sürümden çık